Nart Sosrikua :
Nart Efsaneleri ve Efsane Kahramanlar :
Nart Destanı :
Çerkes Atasözleri :
Adige Xabze :
Çerkeslerde Misafirperverlik :
Çerkeslerde Sosyokültürel Yapı :

Nart Sosrikua :
Kuzey Kafkasya Halk Destanlarının ünü en yaygın olan kahramanıdır Sosrıkua. Her çağda, her dönemde Nart Destanlarının bilinen kahramanıdır. Diğer kahramanlarından hiç biri Sosrıkua kadar ünlü değildir.
Sosrıkua'nın doğuşu ile ilgili öykü çok ilginçtir. Ünlü Nart kadın kahramanı Seteney Guaşe Bakhsan Irmağı kıyısında çamaşır yıkarken Nartların sığırtmacı onu görür ve güzelliğine vurulur. Fırlayıveren aşk oku, karşı kıyıda üzerinde çamaşır yıkanan taşa çarpar. Taş hemen ısınmaya ve büyümeye başlar. Seteney sıcak taşı eteğine sararak Nart Tlepş'in dökümhanesine götürür. Tlepş büyük çekici ile taşı kırar, içinden ateş saçan, kor halindeki Sosrıkua çıkar. bu nedenle Nart Tlepş ile Seteney Guaşe'nin oğlu sayılır Nart sosrıkua...
Sosrıkua'nın bir kaya parçasından doğuşu Grek mitolojisindeki "Cyclop", ve Türk Destanlarındaki "Tepegöz"ün doğuşu motifi ile benzerlik taşır. Bu üç destan kahramanının doğuşu taş orijinli bir motifte birleşmiştir.
Sosrıkua isminin etmolojik araştırması da doğuşunu anlatan öyküyü tamamlamaktadır. Kabardey - Besleney - Abazin şiveleri ile "SOSRIKUA", Abzekh, Şapsığı, Bjeduğ, Kemırguey, Hatıkuey vb. batı adiğe gruplarının şivesi ile "SaWsıruk" olan ismin hece hece bölünerek incelenmesi yukarıdaki savımızıdoğrulamaktadır. Şöyle ki;
"So-sı-rı-kua" veya "Saw-sı-rı-ko" sözcüğünde;
"Se", bıçak veya kılınç anlamındadır. "Sır" veya "stır", sıcak anlamındadır. "V(vo)" vvurmak veya ateş etmek anlamındadır.
"Kue" yada "ko" oğul anlamındadır. Kişi veya aile isminin sonunda kullanılan bir takıdır.
Adiğe dilindeki "Sosrıkua" isminin anlamını bölmeye göre ele alırsak, "Saw-sır", "Şa-we-stır", sıcak çocuk, ateş saçan, yakan erkek çocuk anlamına gelir.
Nart kahramanlarının en ünlüsüdür demiştik Sosrıkua için. Onsuz Nart öyküleri çok yavandır. Bu destan kahramanımız öykülere o denli damgasını vurmuşturki, başta uluslarda Prometheus veya Akhilleus olmuştur, biraz da Adonis'tir Sosrıkua'mın Çerkes mitolojisinde...
İnsanoğluna sunduğu yararlı buluşları nedeni ile çağ çağ, kuşakların gönlünde yüzyıllardır taht kurmuştur. Ateşi, darı tohumunu halkına getirmiş, şarap mayalamasını onlara öğretmiştir. Sosrıkua ile ilgili dizelerde Kuzey Kafkasya boyları söze "Sosrıkua Di Nekhu, Sosrıkua Di Khan", " Sosrıkua ışığımız, Sosrıkua oğlumuz, yiğidimiz" nitelemeleri ile başlar.
Tanrılardan ateş çalarak insanlığın uygarlık aşamalarında yerine getirdiği görevi Greklerin Prometheus'una benzer. ancak, ateşi insanlar için çalan bir kahramanın ismi daha geçer Nart Destanlarında, Nesren Jak'e ile Sosrıkua çoğu destanlarda aynı motiflerde birleşirler. Çelikten vucudu, et ve kemikten diz kapakları ile bir yerde Akhilleus'un ta kendisidir. Tlepş'in demirci çekici ile ateş saçarak doğan kahramanımız, dizinden maşa ile tutularak suya daldırılmış ve vucuduna su verilerek çelikleştirilmiştir. Düşmanları onu insan özelliği gösteren dizlerinden vurmak isterler. Maşanın altında kaldığı için su verilemeyen ve et kemik olarak kalmış dizlerinden...
Aynı şekilde Akhilleus'un annesi Tanrıça Thetis oğlunu doğurunca yıkamak için Stys ırmağına batırmış, böylece onu silah işlemez hale getirmiştir. Ancak annesinin eli altında kalan topukları su ile temas etmedikleri için et ve kemik olarak kalmıştır. Troya kuşatmasında Hector'un attığı okun topuğuna saplanması üzerine ölmüştür.
Çoğu destan textlerinde Sosrıkua, atılgan, gençliğinin verdiği coşku ile pervasızdır. Ancak onun Sınırlayan temkinli Nart yaşlıları vardır. Wezırmes, Tlepş gibi... annesi Seteney Guaşe genç sosrıkua'yı bu yaşlı nartlara teslim etmiştir. ateşin Tanrılardan ya da devlerden kaçırılması, darı tohumunun halka verilmesi, şarap mayalamasının halka öğretilmesinden tutun da Nart Tlepş'in orağı bulmasına dek Nart halkının uygarlık aşamalarında Nart Sosrıkua'nın büyük katkıları vardır. atı Tığujey, denizatı Tanrıçası Psıtha Guaşe tarafından Nart kahramanı Pice'ye armağan edilen kanatlı atın yavrusudur. Grek Mitolojisinde Pegasus motifinde de bu kanatlı atı görmekteyiz. Onunla bir sıçrayışta Kafkasların en yüksek doruklarına, Oşhamahue (Elbruz) tepesine ulaşır. Savaşlarda Nartların önünde uçarak düşmana saldırır.
Sosrıkua motifi şu veya bu isim altında, hangi adla olursa olsun, ilk çağ ozanlarından Homeros, Aişkilos'tan Tevfik fikret'e kadar ozanların şiirlerinde değişmeyen, eskimeyen bir kaynak olmuştur. Başka bir deyişle uygarlığın ve yeniliklerin simgesi olmuştur. Dünya mitolojisi ve Literatüründe günümüze dek yaşaya gelmiştir.
Yismeyl Özdemir ÖZBAY
Mitoloji ve Nartlar' kitabından alınmıştır.
|
Nart Efsaneleri ve Efsane Kahramanlar :

Nart Destanı :

SON SAVAŞ
İnsanlarla bir türlü baş edemediler tanrılar.
Yok edemediler yiğit Nart halkını,
Ne açlıkla, ne soğukla ne de vebayla.
Püskürttüler Jedler’i, Dawegler’i Nartlar.
Baş başa bırakarak utançlarıyla.
Tanrıların intikamından korktukları yoktu.
Uzun zamandır ortalıkta görünmüyorlardı.
Sanki hiç var olmamış, yaşamamışlar gibi.
Nıhasta toplanan Nartlar bir gün
Aralarında şu karara vardılar birlikte:
“Jedler, Dawegler bizlere düşman.
Yiğitliğimize duydukları kıskançlık
İçin için kemiriyor, yiyip bitiriyor onları.
Tanrı ise göklerde en önde gelen varlık.
Jedler’in kötü oyunlarını hoş görüyor.
Onların ebedi dostu, koruyucusu.
Birinci düşman görelim bizde tanrıyı.
Savaşta onu yenemeyeceğimize göre
Sürelim gökler ötesine en iyisi,
Oklar fırlatmaya başlayarak yeniden.
Rahat, huzur vermeyecek hiçbir zaman.
Nart halkını lanetleyecek sonsuza dek.”
Jedler bunu öğrenince, endişeyle
Yeniden tanrıya çıktılar Dawegler’le birlikte.
Tanrı bozgundan haberi olduğu halde,
yinede Kurnazca meleklere şöyle sordu:
“Sizi ne endişelendirmiş, anlatın hadi!”
Eşikte bağrıştılar bir ağızdan dehşetle:
“Ah, endişe duymamamız elde mi?
Görüyorsun, geriye döndük utançla.
Ordumuzu bozguna uğrattı savaşta Nartlar.
Sadık Jedler’den çoğu ölüp gittiler.
Adımız lekelendi bu kara günde.
Seni de ilgilendiriyor bu düştüğümüz durum.”
Her şeye hükmeden tanrı kara öfkeyle
Güzel kırlangıcı çağırıp emrini bildirdi:
“Uç kırlangıç Nart köyüne beklemeden!
Öfke dolu gözü kara halkına duyur;
Tanrı acımasızca cezalandıracak Nartlar’ı
Yeryüzünün evlatları, vicdan nedir unuttular.
Ölüme mahkûm ettiler Jedler’i, Dawegler’i.
Nartlar’ın gözünden düştü tanrının kendiside.”
Yeryüzüne uçtu kırlangıç Nart köyüne doğru.
Damların üstünde belirip kayboluyordu kanatları.
Nartlar nıhasta toplanmışlardı bu sırada.
Tanrını duyurusunu onlara bildirdi.
Dinledikten sonra bu sözleri büyük bir sabırla,
Şöyle dediler bir ağızdan gerçeği gizlemeden:
“Seni gönderene, tanrıya şu sözleri aktar!
Biz kararımızda ısrarlıyız, dönmemiz mümkün değil.
Seni tanımak istemiyoruz bundan böyle.
En zor günümüzde yardım etmedin bize.
Her zaman düşmanlarımızdan yana oldun üstelik.
Yenilmez Yüce Batraz’dan yoksun bıraktın bizleri.
Ordular gönderdin Nart topraklarına
Kahraman halkımızı yok etmek için.
Neden veba illetini üzerimize saldın?
Rezilliğimizi görmek istedin niçin?
Bereketli ekin tarlaları engel mi olmuştu sana?
Usandırmış mıydı seni mutlu Nart halkı?
Aşağılanmak istemiyoruz hiçbir biçimde.
Seni saymıyoruz artık, kararımız kesin.
Duaları, yakarıları çoktan bıraktık.
Sırtımızı san döndük böyle bilesin!
Seninle eşit gibi konuşuyoruz şimdi,
Açık bir savaşa çağırıyoruz seni!”
Narlar’ın yanıtını dinledikten sonra kırlangıç
Biranda gökyüzüne havalandı gerisingeri.
Tanrının önüne çıkıp, olanları anlattığında
Bir ok saplanmıştı adeta tanrının evine.
Öfkeden çılgına döndü tanrı
Kırlangıcı Nartlar’a gönderdi yeniden:
“Sor Nartlar’a, yanıt versinler hemen!
Kabilelerinin kökünü mü kazıyayım tümden?
Ya da dirençleri bütün bütüne kırıp
Perişan bir kuşak mı bırakayım geleceğe?
Hemen seçimini yapsın düşmanlarım!”
Kırlangıç yeryüzüne uçtu zaman geçirmeden,
Tanrının sözlerini Nartlar’a aktardı.
Kırlangıca şu sözleri söylediler gülerek:
“Seni gönderene uç yeniden!
Şu yanıtımızı aktar çekinmeden:
“Köle olarak utanç içinde yaşamaktansa,
Hep birlikte ölmek daha iyi, kararımızı verdik.
Biz Nartlar onurumuzu çiğnetmeyiz.
İstemeyiz asla zavallı, perişan bir kuşak,
Teke tek savaşa hazırız gitmeye”
Yeniden tanrının yanına vardı kırlangıç.
Nartlar’ın sözünü bir bir aktardı.
Tanrı söyledi: “Ey kırlangıç uç geriye,
Tanrının unuttuğu Nartlar’a son kez!
Devrisi gün şafak söker sökmez dağa,
Waza’ya çıkılacak tanrı buyruğuna göre
Herkes küçükten en büyüğüne kadar silahlarıyla.
Ben de ordumla geleceğim sabahleyin erken.
Korkunç, kesin savaşı başlatacağız hemen”
Nartlar da korkusuz yola hazırlandılar.
Tanrıyla savaşa hazırdılar hepsi.
İşte yüce Waza dağının doruklarına
Göğün masmavi örtüsü altında
Savaş düzenine geçmişlerdi birlikler
Büyük bir suskunluk içinde çadırları açarak.
Herkes bekliyordu tanrının gelmesini
Ve ansızın dağa baş kaldırdı korkunç;
Bir kasırga koptu yerle bir eden.
Şimşekler çakıyordu çekiç gibi
Koca kayalar yerlerinden kopuyor,
Ağaçlar devriliyordu kökleriyle birlikte,
Nart ordusu korkusuzca dikilmiş,
Öfkeyle ve sabırla tanrıyı bekliyordu.
Gökyüzü zinciri apansızın gürledi
Bulutlar altından uçan Jed sürüsü.
Aleve boğdular Nart toprağını boydan boya.
Nartlar da oklarına davrandıkları gibi
Ok yağmuruna tuttular gökyüzünü.
Bilenmiş oklar hedeflerini bulmuştu.
Göklerde azalmıştı Jed sürüsü.
Melekler endişeye kapılarak yine
Kaçmışlardı korku içinde tanrının yanına.
Tanrının öfkesi geçmemişti hala.
Bir kuşku çökmüştü her nasılsa içine.
Nartlar’ı yenebilecek miydi gücüyle?
İstediği gibi gerçekleşecek miydi savaşın sonu?
Fakat kin katılaştırmıştı tanrıyı.
Bu kez iki kat güç gönderdi yeryüzüne.
Tüm tarlalar ateşle yandı, kavruldu.
Nartlar vuruştular gün bitimine dek.
Dağlar sarsılıyor, bulutlar dağılıyordu.
Geçilmezi sık ormanı terk etmişlerdi.
Vahşi hayvanlar, kuş sürüleri
Her yan yanıyordu korkunç alevlerle.
Sırdon şu öğüdü vermişti savaş sırasında:
“Dağlara çekilmemiz gerek, kahramanlar;
Saklanabiliriz ancak derin boğazlarda
Göğün gazabından, ölümcül oklardan”
Sürdüre sürdüre büyük savaşı bir yandan
Dağlara çekildiler Nartlar yığınlarla.
Bir yıl kadar dolaştılar dağların arasında.
Bir araya gelerek sonra şu sözleri ettiler:
“Ne mi yapacağız bundan sonra gururlu Nartlar?
Tanrıyla savaşa giriştiğimiz zaman
Onurlu sona çoktan karar vermiştik zaten.
Köle olarak yaşamak ve bu utanca katlanmaktansa
Şanlı biçimde ölelim daha iyi”
Sonları böyle oldu yürekli Nartlar’ın.
Dünya dönüp durdukça hatırlanacak hep
O cesur, onurlu insanların kahramanlıkları.
Çerkes Atasözleri :
Adighabza
|
Turkce
|
Тхъамык1эм ик1апсэ баим елажьэ.
|
Fakirin ipini zengin eskitirmis.
|
Тхъамык1эм иостыхьэр мазэ.
|
Fakirin lambasi aydir.
|
Нэпсымрэ п1астэмрэ зэдещхы.
|
Hem Basta yer, hem de aglar.
|
Акъыл зимы1эр тхъамык1.
|
Akli olmayan fakirdir. (zavallidir.)
|
Акъыл зи1эм имы1э щы1эп.
|
Akli olanin bilmedigi yoktur
|
Делэм илажьэ жьэак1эп.
|
Delinin sucu az degildir
|
Делэм колэн ик1ас.
|
Deli renkli seyleri sever (giymeyi)
|
Делэм ущ1оделэмэ, уделэ дед.
|
Deliye kandiysan gercekten delisin demektir
|
Делэми тэрэз кьы1оу кьыхэк1ы.
|
Bazen delininde akilica laf ettigi gorulur
|
Делэр бгьак1омэ, ульэк1ожьы.
|
Deliye is buyurursan isin arkasinda kosarsin
|
Ы1орэм дэхьащхыжьырэр делэ.
|
Kendi soyledigine gulen delidir
|
Орэдыр гу кьыдэщай.
|
Wored' ler insanin kalbini oksar
|
Апэ л1эрэр апэ дахы.
|
Once oleni, once kadirirlar (cenazesini)
|
Апэ л1эрэм чэфэныр ий.
|
Kefen once olenin olsun
|
Ипк1утырэр иэы хьужьырэп.
|
Dokulen sey geri dolmaz
|
Псаур л1агъэк1э ахьожьырэп.
|
Diri, oluye degisilmez
|
Л1агъэр кьэбгьэхьужьын плъэк1ыщтэп.
|
Oleni diriltemezsin (olenle olunmez anlaminda)
|
К1эр жьы мэхьу, жьыр к1э хьужьырэп.
|
Genc yasli olur ama yasli bir daha genc olamaz
|
Пэ зи1эм к1э и1.
|
Burnu(onderi, lideri) olanin kuyruguda olur
|
Уахьтэр дыщьэм нахьи нахь льап1.
|
Vakit altindan da daha kiymetlidir
|
Хэхьак1э зи1эм хэк1ык1э и1.
|
Topluma girmesini bilen, cikmasinida bilir
|
Ямыхьэ1урэ зэхахырэп.
|
Duyrulmayan(duyurmazsan bir seyi)sey duyulmaz
|
Шымы1э к1одырэп.
|
Olmayan sey kaybolmaz
|
Хьадэр зыер пхъэблапэ.
|
Olu evine ziyaret adettir
|
Гум илъыр жэм къе1о.
|
Dil kalptekini soyler
|
Гур жъы хъурэп.
|
Gonul yaslanmaz
|
Гур к1одымэ, щыр чъэжърэп.
|
Umit yok olunca at kosmaz
|
Гур мыгъымэ, нэр гъырэп.
|
Kalp aglamazsa goz aglamaz
|
Дахэр - дэгъур ары.
|
Guzel; iyi olandir
|
Гум рихъырэр дахэ.
|
Gonlun begendigi kendine guzeldir
|
Адыгъмэ хъак1эр яак1ас.
|
Cerkesler misafiri severler.
|
Хьак1эр пстэуми ап.
|
Misafir herseyden onde gelir.
|
Дунаер иджэнэт.
|
Вunyasi cennet gibi.
|
Дунаер ихъадырых.
|
Dunyasi cehennem gibi.
|
Тхъамык1эм идунаер гъэмаф.
|
Fakirin dunyasi sonbahar gibidir.
|
Ук1ытэ зимы1эм нахъ пыут хъурэп.
|
Utanmasi olmayandan daha kiymetsiz yoktur.
|
Ук1ытэ зи1эм насып и1.
|
Utanmasi olanin nasibide vardir.
|
Дахэр зигъэдахэрэр ишэн.
|
Guzeli guzellestiren huyudur.
|
Гурэ гурэ зэрэш1э.
|
Kalp kalbe karsidir.
|
Нэм ек1урэ гум ек1у.
|
Gozun begendigini kalp te begenir.
|
Псэм ипэ напэ.
|
Candan once onur gelir.
|
Псым ичъап ежъ къегъоты.
|
Su akacagi yolu kendi bulur.
|
Жъы зымы1эм к1э и1эп.
|
Gecmisi olmayanin gelecegide yoktur.
|
Жъы хъурэр сабый мэхъужъы.
|
Ihtiyar kimse cocuk gibidir.
|
Амы1орэр а1отэжъырэп.
|
Soylenmeyen sey duyulmaz.
|
Адыгъэ хабзэр атэ к1эныжъ.
|
Adige Xabze babadan kalir.
|
Хабзэ зымыш1эрэр шъхьанэк1.
|
Xabzeyi bilmeyenin bildigide yoktur.
|
Дахэ запорэм дахэ къыуэ1ожъы.
|
Guzel soylersen guzel cevap alirsin.
|
Adıge Guşaejkher
(Adıge atasözleri)
Adıge kültürü veciz bir şekilde kelimelere yansımıştır.
Bunun en güzel örneklerini kuşkusuz atasözlerinde görmek mümkündür.
Fakat atasözleri orijinalinden Türkçe'ye çevrilirken genelde vurgu düşmektedir.
İşte Adıge atasözlerinden bir kısmı:
*Ş'u leğunığere bınwunağore
(Sevgi ve aileye dair)
* Pselıho zimı'e pşaşer kaşen wumış'
Pselıhu olmayan kızı kaşen yapma
* Pser zehoapserer dakhe
Canın çektiği güzeldir
* Wızidcasem yipse wufeğade
Seni sewen, kendi canına eş tutar
* Wuzeplırer kağani, kıwoplırer kaşe
Sewdiğinle değil, seni sewenle ewlen
* Ş'u zereleğukher, zı sadjanem zedefe
Gönüller bir olunca samanlık seyran olur
* Ş'uleğunığer ş'uğep,wuşöğuse yemğaz
Aslolan sevmek değil, sevgiyi karşılıksız bırakmamaktır
* Ş'uleğunığem tekonığe wöğesı
Sevginin gücü mutlaka galip gelir
* Ş'uleğunığer maşöp, zekhaneme şöğekosejırep
Sevgi ateş değil ki, tutuşunca söndüresin
* Ş'uleğunığer ratekoahırep
Sevgi ulu orta saçılmaz
* Ş'uleğunığer yakhemığoaş
Sevgi karışmaz
* Ş'u pleğurem, maşöm wupehaşt
Sevdiysen, ateşe girmeyi göze alırsın
* Ş'u pleğurer wişhağuseme kinır zekhapşerep
Sevdiğinle evlenirsen, zorluklara aldırmazsın
* Blağe tereze wieher nasıpığ
Dürüst akraba nasiptendir
* Cegor wucıce yawuble, wucıce yawukhı
Düğün wuc ile başlar wuc ile biter
* Şüz yitsaurer tlape
Namı yayılan hanım, kendini ağırdan satar
* Wupşaşeme, cdale zieme wuranıs
Kız isen oğlu olanların gelinisin demektir
* Yane yepli, yiphu kaşe
Anasına bak kızını al
* Pşaşe huphem pselıhoer yihoy
Hamarat kızın aşığı boldur
* Mahsımer wigu rihime yeşö, pşaşer wigu rihime kaşe
Boza hoşuna gittiyse iç, kız hoşuna gittiyse al
* Bın pasere khate pasere zefed
Erken kalkan yol alır, tez evlenen döl alır
* Bıner nasıpığeş'u
Aile büyük nimettir
* Bıner nım yifaş
Çocuk annenin kostümüdür
* Bıner eş'u
Çocuk tatlıdır
* Bınu jör ğebeş'u
Kalabalık aile berekettir
* Ziof zişömıbere, zibın ziş'ömıdakhere şı'ep
İşini çok görmeyen we ailesini iyi görmeyen yoktur
* K'or lepkı, phur nemıdcıme yay
Erkek evlat soyundur, kız ise başkalarınındır
* Ko wieme nıse wi'
Oğlun varsa gelinin var
* Ko bow wieme nıse bow, phubow wieme mahle bow wi'
Oğlun çoksa gelinin, kızın çoksa damadın çok demektir
* Goaşer bzageme, nıseri bzage kışehu
Geçimsiz kaynana, gelini geçimsiz sanır
* Goaşem yi khabze, nısem yibzıbh
Kaynananın adeti, gelinin kalıbıdır
* Goaşezıri zegorem nısadce şıtığ
Yaşlı kaynana da bir zamanlar gelindi
* Zitl' ecebıcem yişuziy aş fed
Beceriksiz kocanın karısı da kendine benzer
* Zinıse gotıshareme, afezıwbıre yi khabz
Geliniyle oturan, onu kötülemeyi adet edinir
* Malhoş'u zığotığem, ko yiğotığ
İyi damat bulan, oğul bulmuştur
* Maş'o madcer yiğeb, bın madcer ğebağoe
Az ateşi büyüt, az çoluk çocuğu çoğalt
* Phur em, winıse eçü'u
Kızın else, gelinin el üstü
* Phur zerebğas, nıser zereğas
Kızın yetiştirebildiğin, gelinin alıştığındır
* Phur tışaşe kızıkoge müjö hurayem zeğebılıjı
Kız istenilmeye gelinince, yuvak taşı saklanırmış
* Bısımığe a şedcem hadce yidcas
Hısımı çok olsun isteyen misafiri sever
* Bısımığe a şeş'um çet hazır yihoy
Hısımı çok olanın, hazır tavuğu çoktur
* Nasıper şüzım kıdaçe
Kısmet kadının yanı sıra koşar gelir
* Pçeğu zako dcasi, şüzüş'um wiğewunen
Sen bir çöp çak başlat, iyi kadın seni ihya eder
* Wuner zığewuneri, blağer zığeblağeri şüzera
Evi ev yapan da, yakınlarını ağırlayan da kadındır
* Şüz değor wunağom yilaps
İyi kadın ailenin temelidir
* Şüz jaoem tl'er şühew jı eşş'u
Güzel sözlü kadın kocasını kuşatan tatlı bir esintidir
* Şüz zimı'e dcalere , şkhoe zıfekhemıl şıre
Kadını olmayan delikanlıyla, üzengisiz at aynıdır
* Şüz wılıhume blağem dıluh
Kadın ararsan yakınınla ara
* Şüzış'u ziem hayr yiwune yil
İyi kadını olanın evinde bereket vardır
* Şüzış'u yitl neguşöplı
İyi kadının eşi güler yüzlüdür
* Şüzış'u yianer zetet
İyi kadının sofrası daima kuruludur
* Şüzış'ör epeçeane şıdcerep
İyi kadın gafil avlanmaz
* Yiko ş'ömütlo, yitl şömüdakhö şüz şi'ep
Oğlunu yiğit, kocasını yakışıklı görmeyen kadın yoktur
Anlam dünyası
Adıge khabze babadan kalır
Aklı olmayan fakirdir
Atı güzelleştiren süvarisidir
Atın başı geçtikten sonra kuyruğuna uzanma
Bazen deli de akıllıca laf eder
Burnu (önderi) olanın kuyruğu da olur
Candan önce onur gelir
Delinin suçu az değildir
Deliye iş buyuran işin arkasından koşar
Dil kalptekini söyler
Dökülen şey geri dolmaz
Fakirin dünyası sonbahar gibidir
Fakirin ipini zengin eskitirmiş
Fakirin lambası aydır
Geçmişi olmayanın geleceği de olmaz
Genç yaşlı olur ama yaşlı bir daha genç olamaz
Gönül yaşlanmaz
Gönlün beğendiği güzeldir
Göz beğenir gönül sever
Güzel, iyi olandır
Güzel söz söylersen güzel cevap alırsın
Güzeli güzelleştiren iyi huyudur
İhtiyar çocuk gibidir
İyi kadının ocağı her zaman tüter
Kalp ağlamazsa göz ağlamaz
Kalp kalbe karşıdır
Kefen önce ölenin olsun
Misafir her şeyden önde gelir
Olmayan şey kaybolmaz
Oğlun varsa gelinin, kızın varsa damadın var
Öleni diriltemezsin
Önce öleni, önce kaldırırlar
Söylenmeyen şey duyulmaz
Su akacağı yolu bulur
Topluma girmesini bilen, çıkmasını da bilir
Umut yok olunca at koşmaz
Utanması olmayandan daha kıymetsizi yoktur
Vakit altından daha kıymetlidir
Kaynak : Kafkas Vakfı (kafkas.org.tr)
Vatanı Olmayanın hiç bir şeyi yoktur
Çoban kötü olursa koyunları kuzgun dahi götürür
Biçmesini bilmeyenin orağı kördür
Başlanmış işi olmayanın bitmiş işi olmaz
Konuşana değil bilene bak
Kuşu yükselten kanat,İnsanı yükselten akıldır
Maharetle bilgi kardeştirler
Aklı olmayan fıkaradır
Akıllı kişiyi sırtında taşısan dahi yük gelmez
Akıl malın en kıymetlisidir.
Tanınmadığın yerde elbiseye,tanındığın yerde akıl'a değer verirler
Dil safradan acı,baldan tatlı,kılıçtan da keskindir.
Ağızdan çıkan söz namludan çıkan kurşun gibidir.
İp uzunsa,söz kısaysa makbuldür
Terbiye zayi olmayacak mülktür
Kendi milletinin tarihini bilmek yeter bir saadettir
Kitap ilmin anahtarıdır.
Bilmediğini söyleme,söylediğini inkar etme
İlim ile sanatın fazlası olmaz.
Delinin bey'i olmaktansa akıllının kölesi olmak daha iyidir
Deli bile konuşuncaya kadar akıllı zannedilir
Kibirlenmek deli işidir
Bir kere tökezleyen şaşı,iki kere tökezleyen kördür
Mezartaşı kaybolur,şarkı kaybolmaz. Şarkı silahtır
Çığ'ı bir küçük serçe hrekete geçirir
Vakit altından daha değerlidir
Atın başı geçtikten sonra kuyruğundan yakalamağa kalkma.
Gönül yaşlanmaz
Sudaki sögüt,bedendeki kalp çürümez.
Deriyi yüzsende gönüldekini alamazsın
Ümit atadan kalma mirastır
Ümit uzun ömürlüdür
Atı kaybolanın kulağından at sesi gitmez
Kıtlık akrabayı unutturur
Açlık korkağıda yiğit yapar
Giysi seni topluma sokar,mide ise çıkartır
Mide insanın düşmanıdır
Güzel iyi olandır
Yanında iyilik bulunmazsa kuru güzellik bir şey ifade etmez
Kötülük yapıp iyilik bekleme
Belayı arayıp takılma,sana takılmışsa korkma
Kalbinde iyilik olmayana iyilik gelmez
Eceli arama. O seni bulur
Ecel insanın koynunda yatar
Ecel ne acele eder, nede gecikir
Hiç kimse dünyadan usanarak ölmez
Beşiği yapılıp mezarı kazılmayan yoktur
Az çoğun aracısıdır
Bir kıvılcım bütün köyü yakar
Kısmet gelecek olursa yün iplik getirir,gidecek olursa demir zincir dahi tutamaz
Saadet misafir yolcudur. Gelir,gider.
Yaz fıkaranın cennetidir.
Öküze iltifat et,at ile kavga
İyi at iyi arkadaş gibidir
Kıskanç insan gizli düşmandır.
Sevgi kuvvetle alınamaz
Sevgi ateş değildir.Yandığında söndüremezsin
Hediye değil,sevgi değerlidir.
İyilik kötülüğü öldürür
İyi gördüğünü söyler,kötü verdiğini.
İyiyi bilmiyorsan değerli olanı seç
Kadının olduğu yerde kılıç çekilmez
Kadının el mahareti aklını gösterir
Kadından utanmayanda yüz yoktur
Eski yolu ve eski dostu terketme
Eski dostunla yaptığın gizli işi yeni dostuna güvenip söyleme
Çerkeslerin en fakiri dahi konuk sahibidir
Evsahibi misafirin hizmetkarıdır
Evinin avlu kapısına kadar seni geçirmeyenin evine gitme
İyi komşu uzaktaki akrabadan öncedir
Atına binince düşman,inince dost gibi davran
Komşuya değer vermeyen kendini değersiz kılar
İyi komşu kardeş sayılır
Kötü yoldaş kötü silah gibidir
Aslanı terbiye ederler,kaplanı uslandırırlar.
Evinde kendini eğit,topluma öyle gir
Yaşlımım sözü,gencin aklını yener
Yaşlıya iltifat et gence güvence ver
İyi yaşlı olmayan yerde iyi genç olmaz
Yaşlısına saygısı olmayanın kendisinede saygısı yoktur
Yaşlısı olanın kuralları vardır
Genç geleceği ümid ederek aşlanır,yaşlı geçmişi hayal ederek ölür
Günde bir kere babasının huyu oğlunda görülür
Birlik olan sürü için kurt korkulacak şey değildir.
Zora düşen düşmanın da olsa yardım et
yiyeceğini kötüleyen kişinin sofrasında yemek yeme
Çağırana, seni öldürecek isede git.
Verene ver,vurana sende vur.
Yüze karşı övgü arkadan yapılan yergi gibidir
Topluma girmek sorun değil,çıkmasını bilirsen
Kaynak:M.Yasin ÇELİKKIRAN. Çerkes atasözleri ve deyimleri.
Tarih boyunca medeniyetlerin besigi sayilan Kuzay Kafkasyada yasayan Cerkes halki cok zengin bir kultur birikimine sahiptir. Bu kulturun yansimalari olan Atasozleri ise cok fazladir ve yukarida sadece cok kucuk bir ornekleme verilmistir. Atasozlerinin Turkce karsiliklari manayi tam olarak vermemekle beraber sadece kelime anlamlari itibari ile ceviri yapilmistir.
Adige Xabze :

|
|
ADIGE XABZE
Evlilik
Evlenmenin yasi
Es seçme hakki
Evlenecek gençler nelere dikkat eder?
Baslik (Vâse)
Kiz isteme
Gelin çikarma
Llepe mafe vez si daxe
Gelinlik yerine kurak ve suktan
Gelinin yeni evindeki konumu
Kiz kaçirma
Çerkesler baska milletlerden kiz almaya ve baska milletlere kiz vermeye fazla sicak bakmazlar.
Çerkeslerin evlenme geleneklerinde "Yeplixi kase, depleyi yet" yani "Asagi bak al, yukari bak ver" kaidesi esastir. Bu erkegin kadin sayesinde degil, kadinin erkek sayesinde refah görmesi anlamina gelir. Erkegin mevki ve servetçe daha altta olan kizlari es seçmesini öngören bu kaide, Çerkeslerin kizlarina paye verme konusunda ne kadar hassas olduklarinin göstergesi sayilir.
Evlenmenin yasi
Çerkesler erken yaslarda kiz ve erkek çocuklarini evlendirmezler. Kizlarin biraz yaslica olmasini kusur degil, olgunluk göstergesi olarak kabul ederler. Çogunlukla evlilik yasi 25-30 arasidir.
Çerkes kiz ve delikanlilari es seçimi hususunda gayet tabi ve pratik bir yol takip ederler.
Sevmek ve begenmek gençlerin hakki, vase (baslik) alip vermek de ihtiyarlarin hak ve vazifesidir.
Es seçme hakki
Çerkes kiz ve delikanlilari serbest hareket ettikleri için es seçiminde fazla zorluk çekmezler.
gençler sürekli olarak dügün, cemiyet, toplantilarda birbirlerini tanima,
görme ve konusma firsati bulabilirler. Bu toplantilarda birbirlerini begenen gençler daha fazla konusmaya çalisirlar ve evlenme niyetlerini açiga vururlar.
Gençler nelere dikkat ederler?
Delikanlilar özellikle kizlarin fiziki yapilarina dikkat ederler. Çelimsiz yada fazla kilolu kisileri begenmezler. Çerkes kizlari dik durmaya ve yürümeye dikkat ederler, kamburlarini çikarmayi büyük kusur olarak kabul ederler. Bellerinin ince kalmasi vücutlarinin dik durmasi için "suktan" denilen özel korseler kullanirlar. Ne kadar asil ve zengin aileye mensup olursa olsun çelimsiz ve kabiliyetsiz bir kizi delikanlilar kabul etmezler. Kizin güzel elbise dikmek, ince ve zarif sirma islemeleri yapmak hususundaki söhreti delikanlilarin ragbet göstermesine neden olur.
Kizlar da kendisine es olacak delikanlida seçkin vasiflar ararlar. Asalet ve servet gibi hususlar kiymet ifade etmekle beraber bir kiz için erkek seçiminde bunlar yeterli degildir. Önce ahlâki üstünlüge dikkat eden kizlar, ciddiyet, istikamet, cesaret sahibi olmayan genci begenmezler.
Kiz evlenmeyi kabul ettigi delikanliya parmagindaki yüzügü çikararak kabul nisanesi olmak üzere verir. Delikanli da bu yadigari itina ile muhafaza eder. Çerkes delikanlilari karsilik olarak kiza yüzük vermezler. Evlenme teklifinin kabul görmesi üzerine serbest görüsen, gülüp latifeler yapan kizla delikanli arasinda diger milletlerde görülenin aksine derhal resmiyet baslar.
Baslik (Vâse)
Çerkesler kizlari için eskiden gayet yüksek vâse yani (baslik) alirlardi.
Eski Çerkeslerde vâse almaktan amaç kizlarina hürmet edildigini ve deger verildigini görmektir. Çünkü baba aldigi baslik degerinde bir hediyeyi ilk ziyaretinde kizina verirdi.
Çerkes kizlari kendileri için asaletinden asagi baslik verilmesini affedilmez bir hakaret telâkki ederlerdi. Gelini fazla üzmemek için damat tarafi da fedakârlik yapardi. Para, at, öküz, silah gibi seyler baslik olarak verilirdi.
Baslik veremeyecek derecede fakir olanlara, soyunun servet sahipleri yardim etmek zorundaydi. Bu ihmal edilmeyecek bir ananedir. Delikanlinin adet geregince hakki olan bu yardimi istemesi ayip sayilmazdi. Bundan ötürü Çerkeslerde fakirlik evlenmege mani degildi.
Kiz isteme
Kiz erkegin evlenme teklifine evet dedigi andan itibaren gelini almak ve götürme merasimi baslar. Bu merasim iki sekilde oluyor. Birisi resmi sekilde kizi babasindan istemek, vaseyi evvelce vererek her zamanki merasim ile gelini gündüz eve götürmektir. Bu usul daha ziyade uygun ve kibarlik telâkki edilir.
Kiz babasindan istenecek ise delikanlinin amca, dayi gibi en yakin akrabasindan biriyle bir Thamate (ihtiyar) biri elçi olarak gönderilir.
Fakat kiz baska köyde ise babasinin evinden baska bir eve misafir olmak ve kizi istemek hürmet icabidir. Delikanlinin babasi asla bizzat kendisi istemez. Annenin kiz begenmeye gitmesi ise adet degildir. Ebeveyn için görmeden gelin sahibi olmak Çerkes1ere mahsustur. Fakat yüzünü görmedigi bir kizi hayat arkadasi olmak üzere bir gencin odasina sokmak gibi bir adet Çerkeslerde yoktur.
Gönderilen heyet müracaat edince baba kizla teklifsiz olan kadinlar vasitasiyla fikrini sordurur ve aile efradinin reylerine basvurur. Kizlar her vakit nezaketen isi babasinin reyine birakirlar. Ancak arkadaslarindan fikir ve arzusu ögrenilir. Kizin arzu ettigi delikanli sinif ve mevki itibariyla kendisine uygun oldugu takdirde baba genellikle reddetmez. Bu suretle babanin muvafakati alininca agirlik miktarinin tayini için zaman kararlastirilir.
Artik o günden itibaren kiz babasindan utanip görünmemege baslar.
Gelin çikarma
Gelini getirmek üzere teskil edilen alaya delikanli bütün akranini davet eder. Alaya kendisi dahil olamaz ise de genç kardesleri, genç dayi ve amcalari alaya istirak ederler. Gelini getirecek
araba ile delikanlinin hemsiresi yahut akrabasindan bir iki kiz ve kadin ile hizmetçi kiz gider.
Kiz yakin köyden getirilecek ise alay sabah gidip aksama döner. Gelin ekseriyetle cuma, bazen de persembe veya pazartesi aksamlari eve getirilir.
Alayin serefine o gece tertip olunan danslara gelini almaga gelen kizin bilhassa çok oynamasi sart gibidir.
Gelin alayinin hareket zamani gelince bütün heyet gelinin çikacagi kapi önünde at üstünde hazir bulunur. Delikanlinin küçük kardesi, yahut yakin akrabasindan bir genç odaya girer. O dakikadan itibaren yeni girecegi aile ve kabileye karsi bir prenses tavrini almis olan gelinin koltuguna girerek oturdugu yerden kaldirir. Gençlere mahsus bu merasime ihtiyarlarin karismamasi alisilan ve olgunluk sayildigindan gelinin yaninda annesi ve babasi degil yasli akrabasi bile bulunmaz.
Gelinin geçecegi yol üzerinde zengin ve asil aileler kiymetli kumas sererler. Agir agir gelini koltugunda odanin kapisina dogru getiren genç devamli surette etrafa para serper. Çerkeslerde güveyin koltuga girmemesi, orada hazir bulunacak olan yaslilara saygi gösterme fikrinden ileri gelir.
Llepe mafe vez si daxe
Gelin kapidan çikarken gelinle münasebeti olan ihtiyar bir kadin "Llepe mafe vez si daxe" yani "mesut adim atasin güzelim" der. Bu hitap üzerine sâadet yuvasi olan baba evini terketmekte olan gelin, eski güzel hatiralarinin düsüncesiyle hissettigi üzüntüyü tutamâz, gözyasi dökerse de hissettirmemege çalisir. Gelin giderken anne ve babasinin elini öpmez. Çünkü kendisini naz ve nimet içinde büyüten sefkatli ailesini baskasi için terk edip gitmeyi hürmetsizlik ve ayip saydigindan o sirada onlarin yanina çikmaktan utanir.
Basinda duvak oldugu halde gelin kapidan çikarken hazir bulunanlar hürmeten silah atarak kendisini selâmlar. Gelin evden çiktiktan sonra alay silah atmaga devam eder ve senlik içinde yola düser. Gelin götürmeye mahsus milli marslar hep bir agizdan söylenir. Silah atislari ve at oyunlari yol boyunca devam eder.
Iste böyle neseli bir alayla gelin "Leghune" adi verilen gelin odasinin kapisina getirilir. Bütün köy içinde sevinç nisanesi olarak derhal kurban kesilir. Gelini kapida kiz ve genç kadinlar beklerken bir taraftan da silahlar atilir.
Gelin odaya götürülür ve gelinin bugün için hazirlamis oldugu sirma islemeli silahlik gibi seyler alaya istirak edenlere hediye edilir. Bütün heyet ve köy ahalisi tertip edilen ziyafette bulunarak yemek yerler.
Gelinlik yerine kurak ve suktan
Çerkeslerde özel olarak gelinlik elbisesi yapmak adet degildir. Bu nedenle gelin kizlik elbisesi ile gelir. Bir çerkes kiz için basindaki sirma taç, sirma seritlerle donatilmis güzel kuraktan daha güzel bir sey yoktu. Zifaf gecesine kâdar bu elbiseyi giyer ve tam olarak temiz bir sekilde geldigini gösterir. Çerkes kizlarinin beli ince, vücudu dik tutmak için kullandiklari "suktan" da tasinir. Suktansiz yani korsasiz gelin olmak kiz için ayip sayilir ve onu çikarmak güveyin hakkidir.
Çerkeslerde yüz görümlügü vesaire yoktur. Ancak gelin gelir gelmez kayin pederi servet derecesine göre at, damizlik hayvan hediye eder. Bununla beraber ne kayinpeder, ne de kayinvalide gelini göremez. Ertesi sabah gelin artik kizlara mahsus elbiselerini çikarir ve kadin elbisesi giyer. Çikardigi elbiseleri kocasinin akrabasindan olan kiz ve kadinlara hediye ederek gençlik hayatina vedasini yapar.
Gelinin yeni evindeki konumu
Gelin bir esir, bir hizmetçi degil, tam bir sahsiyet ve istiklâl sahibi olarak geldigini göstermek için gelin odasinda bir prenses gibi oturur, ne disari çikar, ne diker, ne de baska bir ise el sürer. Bilakis kendisine hizmet edilir. Sofrasi ayagina gelir, yalniz kendisini görmeye gelenlerin ziyaretini kabul eder. Kocasinin akrabasi olan kadinlar gelini görmeye gelince etrafina un, yumurta, yag ve sekerden yapilan hamur tatlisi Meterizz serperler. Onu kapisacak çocuklarda orada eksik olmaz. Ilk zamanlarda gelin kocasinin akrabasindan olan yasli kadinlarin yaninda oturmaz. Yemek yemez, hattâ konusmaz. Ancak kendisine akran olanlarla sohbet eder. Yanina kocasinin
akrabasindan olanlar çocuk da olsa girdikçe hürmeten ayaga kalkar.
Gelin kayinpeder, kayinvalide, büyük kayinbirader, kocasinin amcalarinin ismini söyleyemez.
Kayinpeder ve kayinvalidesinin ismi söylendikçe hürmeten ayaga kalkar. Kayin pederine prens anlaminda "Psi" kayinvalidesine "Guase" yani prenses, kayinbiraderlerine "Psiko-Prenszade", kizlarina "Psibhb" der. Gelin kocasinin ismini söyleyemez. Münasip ve hos bir tabir kullanir, meselâ "Ceylân" der. Yahut aile ismiyle hitap eder.
Kiz kaçirma
Ebeveynin kizini vermek istememesi üzerine çiftler, gece kaçmaya karar verirler. Bu halde delikanli arkadaslarini alarak gizlice kizin evine giderler. Muayyen saatte kiz disari çikinca ata bindirirler ve köyden uzaklasirlar. Gelin götürmeye mahsus sarki ve marslari söyleyerek, silah atarak delikanlinin köyüne gelirler. Uyanan köy ahalisi de her taraftan silah atarak bu yeni misafiri selamlar. Kiz delikanlinin yakin akrabalarindan biri tarafindan at üzerinde götürülür. Güvey bizzat götürmez.
Medeni bir iliski tarzi
kasenlik
Kim kimle kasen olabilir?
Birden fazla kasen
Evlenmeye vesile olan kasenlik
Evlenme akdi ve Euç
Es seçimindeki incelik
Kiz kaçirma
Çerkeslerin günümüze kadar devamliligini sürdüren geleneklerin birisi de "kasenlik adetidir. Bu adet bekar genç kiz ve erkekler arasinda evlilik öncesi dönemde gerçeklesmektedir. Diger geleneklerde oldugu gibi habze adi verilen kurallarla sinirlidir. Kasenlik birbirinden hoslanan genç kiz ve erkekler arasindaki arkadaslik iliskisine denmektedir.
Çerkes kiz ve erkekleri birbirleri ile dügünlerde, toplantilarda, muhabbet ortamlarinda birlikte olurlar. Bu toplantilar en yaygin olarak köylerde görülür. Bu tür toplantilarda genellikle bir kaç köyün gençleri biraraya gelir. Sabahlara kadar süren sohbetler, oyunlar ve eglenceler yapilir. Bu geceler gençlerin birbirlerini tanimalarina yardimci olmaktadir. Muhabbet geceleri bir eglence kaynagi oldugu kadar ayni zamanda egitim yereri de sayilmaktadir. Kizlar ve erkekler belirli bir yastan baslayarak bu tip toplantilarda çerkes adet ve görenekleri çerçevesinde egitilirler. Bütün eglence, dügün ve toplantilarda "thamate" adi verilen bir kisi bulunur.
Kim kimle kasen olabilir?
Ayni sülaleden olan kisiler kasen olamazlar. Akrabalik derecesi ne kadar uzak olursa olsun yasaktir. Ayni köyden kisilerin kasen olmalari hos karsilanmaz. Bu kural günümüzde biraz yumusamistir. Artik ayni sülaleden olmamak kaydiyla kasenlige fazla tepki duyulmamaktadir. Muhabbet toplantilarinda kizlar ve erkekler karsilikli otururlar.
Birden fazla kasen
Gençlerin her toplantida farkli kaseni olabildigi için bir Çerkez kizinin ya da erkeginin evleninceye kadar çok fazla kaseni olabilmektedir. Toplantida amaç tanismak, eglenmek ve kendine uygun bir es seçmek oldugu için kasenlik bazen ciddi bazen de saka halinde ortaya çikmaktadir. Sayisi fazla olan saka kasenliginin çok fazla bir ciddiyeti yoktur.
Kiz ya da erkek birbirlerinin daha önceki kasenlerine karsi herhangi bir olumsuz tavir takinmazlar. Eski kasenlerle sosyal iliskiler kesilmez. Çünkü daha önceki kasenlerin saka oldugunu her iki tarafta kabullenmistir. Kadin ya da erkek eski kasenleriyle bu benim eski kasenim diye espri yapabilir. Dolayisiyla kizin ya da erkegin birden fazla kaseni olmasi yadirganmamaktadir.
Evlenmeye vesile olan kasenlik
Pseluk ile baslayip daha sonra da devam eden kasenlik iki kisma ayrilmaktadir. Bunlardan birisi saka digeri ise ciddi kasenliktir.
Saka kasenligine semerko denmektedir. Bu durumda kisiler ciddi olmasalar dahi sirf o geceye ya da bir kaç geceye mahsus olarak kasen olabilirler. Burada amaç eglenmek, birbirlerini tanimak bunu yaparken de hos vakit geçirmektir. Saka kasenliginde kiz ve erkek birbirlerine sanki evleneceklermis gibi meth edici ve övücü sözler söyler. Kasenligin bir de ciddi boyutu vardir. Bu durumda birbirlerini begenen kiz ya da erkek evlenmek için arkadaslik kurmak isterler.
Eger karsi taraf kabul etmisse diger toplantilarda da görüserek bu iliskiyi devam ettirirler. Fakat ciddi kasenlikte daha ziyade pisehluk ile baslamaktadir. Erkek bir kaç arkadasini alarak kizin veya onun herhangi bir akrabasinin evine gider. Kizin da mutlaka yaninda bir ya da bir kaç arkadasi bulunmak durumundadir. Burada kiza kasenlik teklifini sunar. Bu durumda kiz ve erkek arkadaslarinin yaninda teklifi degerlendirirler. Birbirlerinden beklentilerini ve isteklerini söylerler. Kasenligin her iki boyutunun da kendine has kurallari vardir. Kasenlik eger ciddi ise ve sonuçta evlilik düsüncesi ile kisiler birbirlerini tanimaya çalisiyorsa bu durumda meclislerde saka kasenligi gibi ulu orta gündeme getirilmez. Bu durumda bir çok muhabbette bir araya gelebilirler, bir çok konudan konusarak birbirlerini daha iyi tanimaya çalisirlar. Fakat iliskileri diger kasenlige nazaran resmiyet kazanir. Digeri kadar serbest degildir. Her ne kadar bu kisiler evlilik karariyla birbirlerini tanimaya çalissalar da mutlaka evlenecekler diye bir sart yoktur. Eger bir engel söz konusu ise her iki taraf bu durumdan vazgeçebilir.
Evlenme akdi ve Euç
Kisiler evlenmeye karar verirlerse bu sefer bunu kendi aralarinda akitlesirler. Bu durumda da euç denilen bir hediye verilir. Euç söz karsiligi verilen maddi bir hediyedir. Söz verdi anlamina gelir. Kasenlik neticesinde evlenmeyi kabul etti demektir. Bu hediyeyi erkek bayandan ister. Bayan da kendi insiyatifinde bir hediye verir. Bu hediye bir boyun bagi, mendil, yüzük, bilezik olabilir. Erkek de bunun karsiliginda kiza bir yüzük vermektedir.
Bu karsilikli hediyelesme durumu sadece kiz ve erkek arasinda olmaz.
Kizin ve erkegin yaninda arkadaslarindan veya akrabalarindan birkaç kisi bulunmak durumundadir. Söz verme ve hediyelesme hadisesi onlarin nezaretinde olmaktadir.
Evlenmek amaciyla kasen olan ve bunu akit altina alan genç kiz ve erkekler bu durumda toplumdan ayri bir yerde yalniz baslarina konusamazlar.
Onlarin yanlarinda mutlaka arkadaslari da olmak durumundadir. Toplumun disinda ve toplumdan habersiz bir yerde konusmalari yasaktir. Bu durum evleninceye kadar böyle devam eder.
Es seçimindeki incelik
Gerek evlenmeye karar veren gerekse sadece bir kaç toplantida kasen olan kisiler birbirlerini aileleri ile tanistirmazlar. Arkadaslari ve o ortamda bulunan kisiler onlarin kasen olduklarini bilir. Anne ve babalarina kasen olduklarini söyleyip birbirlerini tanistirmalari ayip olarak karsilanir. Aileler kizin ya da erkegin kasenini toplumlardaki diger kisilerden ögrenerek haberdar olurlar. Ancak evlenme zamaninda ailelere bildirilir. Bu durumdan da sadece anneye bahsedilir. Kasenlik adeti Çerkez toplumunda kizin ya da erkegin evlenecegi kisi hakkindaki karari kendilerinin vermesini saglar. Büyükler müdahale etmezler. Fakat evlenmek üzere kasen tercihi yapan kisiler daha ziyade aile yapilarina uygun toplumsal kurallara ve adetlere riayet edecek kisileri tercih ederler. Bu nedenle birçok toplantida kizin ya da erkegi hal ve hareketlerini kontrol ederler. Evlilik tercihi yaparken bu tip kisilerle yapmayi isterler. Çünkü çerkes kültüründe toplumsal normlara uygun olarak hareket etmek gerekmektedir. Fertlerden görgü kurallarina gelenek ve göreneklere uygun davranis göstermesi beklenmektedir.
Kiz kaçirma
Kasenlik ile baslayan evlilik asamasinda nisanlilik ve söz gibi durumlara pek rastlanmaz. Bunun en önemli sebebi kaçirma seklinde evlenmenin gelenek ve göreneklerinde yer almasidir. Gençler evlenmeye karar verdikten sonra maddi imkansizliklar, kendisinden büyük baska birinin evlenecek olmasi gibi sebeplerden dolayi kaçirma seklinde evlenmeyi tercih ederler. Fakat Çerkes kültüründeki kaçirma sekli diger milletlerden farkli olarak kendine özgü bir nitelik gösterir. Bu sekilde evliligin yaklasmasi nisan ve söz gibi törenlerin yapilmasini gerekli kilmamaktadir.
Yine kisiler zaten kasenlik dönemlerinde birbirlerini yeterince tanidiklari için ayrica bu tür dönemlere gerek duymazlar. Ayrica çerkeslerde adetler kisilerin iliskilerine çok fazla sinirlama getirdigi için bu döneme her iki tarafinda katlanabilmesi zor olur. Çünkü nisanda büyüklerde isin içine girerler. Onlarla olan iletisimde konusma ve görüsme yönünden bir takim güçlükler oldugu için kisiler nisanli olarak kalmayi pek tercih etmezler. Ancak günümüzde söz ve nisanlilik dönemi Çerkesler arasinda da yayginlik kazanmistir.
Çerkes milletindeki genç kiz ve erkekler genellikle ayni milletten olan kisilerle evlenmeyi tercih etmektedirler.
DİSİPLİN VE TERBİYE YUVASI
Çerkeslerde aile fikri çok eskilere dayanır ve oldukça gelişmiş bir yapı özelliği arz eder. Bu nedenle de toplum hayatında önemli bir yeri vardır. Aileyi yıkmak isteyen sosyalizm gibi düşünce akımları Çerkesler arasında fazla rağbet görmemiş, eskiden beri aileye saygı ve sevgi muhafaza ve devam ettirilmiştir. Eskiden Simye(Araplarda besinci göbekten sonra gelen aile fertleri) arasında evlenmeyi yasaklayan bazı milletlerde başka kabile ve soylardan alınan kızlardan doğan çocuklar anneye, annenin mensup olduğu kabileye ve soya ait olduğundan bu gibi ailelerde babanın çocuk üzerinde hiçbir surette hakki olmazdı. Başka ailelerden, soylardan evlenmek mecburiyeti Çerkeslerin güzel düşünüşlerinin bir örneğidir. Kendi soyundan kız almayı Çerkesler menetmişlerse de hiçbir vakit maderşahilik gibi gayri tabii bir aile usulünü kabul etmemişlerdir. Fakat eski Romalılarda olduğu gibi aile reisi olan babanın hakimiyeti hiçbir vakit sinirsiz olmamıştır ve aile efradına esaret hayati yaşatan zulüm derecesine vardırılmamıştır. Ailenin birliğini sağlayan babanın mevkiine riayet ve saygı gösterilir ancak şahsi hürriyet ve istiklâle hürmet edildiğinden aile fertleri birbirinden ayrılabilir, mal ve mülk sahibi olabilir.Bundan ötürü şahsi hürriyet ve istiklâli bozan aşırı bir disipline dayalı büyük ve kalabalık ailelerin teşekkülü de zaruret haline gelmezdi. Ancak fertlerin ayrılması aile arasındaki manevi birliği ve bağlılığı asla bozmazdı. Ayrılan kardeşler ve evlâtlar arasındaki bağlılık daha fazla samimiyetle devam ederdi. Çerkes aile hayati fertler açisindan gerçek bir mektep özelliği taşıyordu.
Çerkes aile hayati, sevilen kimselerin elemlerinden acı duymayı, kendisini büyüten ailesinin fedakârlığını takdir etmeği, onların isteklerine saygı göstermeyi, kardeşlerin kendisiyle bir saymasını, sonra da kendi çocuklarını güzel idare etmesi, mağrur olmaksızın kendisine hürmet ettirmeyi, meşru büyüklerine itaatli olmayı, zaaf göstermeden adil olmayı, şiddet göstermeden kumanda etmeyi öğretirdi.
Aile hayati
Çerkes aile hayatinin sekli, diğer milletlere biraz garip genelebilir. Çerkes aile hayatinin esasi resmiyettir. Çerkesler, gerek evlerinde gerek dışarda laubalilik, teklifsizlik ve nezaketsizliği büyüğe karşı saygısızlık addederler.
Nezaketsizlik ve saygısızlığa tolerans gösterileceğine kimse inanmaz. Fakat saygı ve nezakete dayalı bu resmiyet ailede ne soğuk bir hayat ne de bir esaret meydana getirir. Yabancılar bu insani ve kibar hayatin inceliklerini takdir edemedikleri için zor ve gayri tabi olarak yorumlayabilirler ancak bu hayat tarzı Çerkesleri asla sıkmaz. Bilakis aileler laubaliliğin meydana getirdiği olumsuz etkenlerden bu şekilde uzak tutulmuş olur. Çocuklar aile içinde büyük bir intizam, saygı ve bağlılık içinde doğup büyürler. Bu nedenle de aile hayati bir fazilet mektebi sayılır.
Baba
Aile reisi olan baba, aile efradına karsi vakur, şefkatli bir amir ve terbiyeci gibi özelliklerini daima muhafaza eder. Bütün aile efradı da kendisine karşı hürmetkâr ve tam bir bağlılık gösterir. Onun her emri itirazsız yapılır. Kocanın karisi karşısındaki konumu da eşitliğe saygı ilkesi çerçevesindedir. Çünkü kadın ile erkek arasındaki eşitlik birbirine benzememek seklinde bir eşitliktir. Yoksa kari ile kocanın faaliyetlerinin çeşitli almasını men etmeye kimse muktedir değildir. Daima kendi hakkini savunmak şeklindeki aşırı merak kadar teessüfe değer haller ailede görülmediğinden karı koca arasındaki gerçek eşitliğin sevilerek, birbirine saygı duyarak, sevinç ve kederlerini, ümitlerini müşterek bir hale getirmek olduğunu, yoksa herkesin kendi dünyasında serbest yasamak olmadığını pek iyi bilirler. Çerkeslerde çok kadınla evlenme adeti yoktur. Çerkeslerle kadına ziyadesiyle saygı duyulur. Hattâ evlendikten sonra da kadın soyadını muhafaza eder. Koca zevcesini adiyle çağırmaz. Kendi soyunun ismiyle çağırır. Çünkü kadına soyunun ismiyle hitap etmek Çerkeslerce saygı belirtisidir. Asil adiyle çağırmak daha çok teklifsizlik sayıldığından kadının akrabasından olmayanlar da soyadıyla hitap ederler. Evlenen kadınlar soyadı istiklaliyetlerini muhafaza ederler.
Babanın huzurunda karisi ile kızından başka aile efradından kimse oturamaz. Diğerleri saygı ile ayakta beklerler. Karisi bile çocuk sahibi oluncaya kadar oturamaz. Ailenin hiçbir ferdi baba ile yemek yiyemez. Baba küçük çocuklarını öpüp okşamaz, kucağına almaz. Sevginin sözle değil, kalple olduğunu bildiği için Çerkes aile efradına karşı olan sevgisini yılışık bir surette açığa vurmayı kibarlığa aykırı görür. Fakat narin vücudu, ince kalbi hasebiyle daha çok şefkat, sevgi ve himayeye ihtiyacı olduğundan kız çocuklarına anlayış gösterir. Erkek çocuklarına karşı muamelesi ise bir öğretmenin öğrencilerine karşı yaptığı muameledir. Onunla yüz göz olmaz, senli benli olmaya asla meydan vermez. Bütün , çocuklarına isimleriyle seslenir. Yavrum, ciğerim, canim gibi deyimler kullanmaz. Babanın eli erkek çocuk üzerinde titremez. Bilakis onu, istiklal ve şahsiyet sahibi etmek için serbest büyütür.
Anne
Çerkes ailelerinde anne, pek değerli ve şerefli bir mevkidedir, ikinci aile reisidir. Bilhassa evin iç islerindeki hak ve istiklâline saygı ve riayet olunur. Aile reisi olan babanın buna karışmasını saygısızlık, kadına tahakkümü mertliğe aykırı telâkki ederler. Kadının bu hakkına ima olarak "TIBISIM" yani "ev sahibemiz, mihmandarımız" diye hitap ederler. Böylece kadını asil ev sahibi ve kendisini onun misafiri sayarak ev islerinde kadının riyasetine hürmet gösterdiğini belirtir. Kocasının son derece saygısına mazhar olan anneye, gelinleri "GUASE" yani prenses diye hitap ederek saygı duyarlar. Anne ile çocuklar arasındaki ilişkiler baba ile çocuklarınkinden oldukça farklıdır. Anneler şefkat kucağını açar ve çocukları sevgiye boğarlar. Kadın kocasına aslâ adi ile hitap etmez. Anne çocuklarını isimleriyle çağırır. Bazen de şefkatine ve teklifsizliğine delâlet eden takma isimler kullanır. Ev islerinde tam yetki sahibi olan kadının sorumluluğu çok geniştir. Kocasının bulunmadığı bir zamanda gelen misafirleri kabul ve ağırlamak, misafirin sınıf ve mevkine göre hürmeten kuzu, koç hatta öküz kesmek, kocasının misafire adet üzere vermesi gereken hediyeyi vermek kadının yetkisi dahilindedir.
Çocukların eğitimi
Çerkesler hamile kadının sağlığına çok dikkat ederler. Çocuk dünyaya gelince bütün akraba ve komşular tebrik için gelirler. Hediye olarak Haluj, börek, koç ve kuzu gibi şeyler getirirler. Çocuğun ninesi de kiz evlâda sırma islemeli beşik takımı ve güzel elbise gönderir. Beşik göndermek uğursuzluk olarak kabul edilir. Çocuğun doğusu şerefine ekseriyetle kurban kesilir. Komşulara zifayet verilir. Çocuk beşikleri ağaçtan yapılmış olup belli şekildedir. Sırma islemeli süslü örtülerden başka asil beşiğin süsü yoktur. Çocuğu sabah aksam yaz ise soğuk, kış ise az ılık su ile iki defa banyo yaptırırlar. Bazıları yaz ve kış soğuk su ile yıkanır. Kadınların bazısı da çocukları sabah, öğle, gece yatırılırken olmak üzere üç defa banyo ederler. Soğuk su ile banyo edilen çocukların daha sağlam ve çevik olacağına inanılır. Sabah, öğle, ikindi ve yatarken çocuğu dört defa muntazaman kaldırırlar ve süt verirler.
Çocuğa annesi süt verir. Kâfi gelmediği takdirde komşu kadınlar arasında ufak çocuklu varsa ondan istifade ederler. Yoksa eksiklik keçi, inek sütü ile tamamlanır. Dış çıkarıncaya kadar çocuğa başka yemek vermezler, yalnız sütle beslerler. Diş çıktıktan sonra SEKURIP adi verilen sütten ve baldan pişirilmiş bir çeşit muhallebiden azar azar vermeye başlarlar. Çocuğa babası ya da annesi ad takmaz. Dedesi, ninesi yahut yakın akrabadan bazen de dostlarından biri ad takar. Anne çocuğun yaşına göre Ahlâki terbiyesine dikkat eder ve karakterinin teşekkülüne yön verir. Çocuğa karşı ciddiyet gösterirse de ruhunu öldürecek şiddet ve onu alçaltacak halleri reva görmez. "FEMIF" yani beceriksiz, "KARABG" yani korkak kelimeleri çocuğun terbiyesi için kullandığı yegâne degnektir. Bu kelimeler çocuğa vazifeperverlik, mertlik, cesaret hissini aşılar. Aile hayatındaki resmiyet ve misafir odası (Haces) çocuğa sosyal terbiyeyi verecek mekteptir. Çerkesler çocuklara kalın pamuklu şeyler giydirmezler. Vücudu sıcak ve soğuğa dayanıklı olması içiz elbisenin hafif fakat zarif olmasına dikkat ederler. Çocuk elbiseleri erkek ve kadın elbiselerinin küçültülmüş şeklidir. Ancak pek ufak çocuklara kalpak giydirmezler. Çerkeslerde kız ve erkek çocukları bir arada ders görür.
Yürüme çöreği
Çocuk yürümeğe başlayınca adam olmak üzere ilk adimi atmış sayılarak gelecekte yapacağı meslek hakkında bilgi edinmek için anne büyük ve süslü bir çörek yapar. Çöreğin üzerine çocuğun erkek ve kız olmasına göre kalem, kitap hakka, silah yahut iğne, makas, yüksük gibi aletler konur. Ondan sonra aile fertleri huzurunda yapılacak merasim için çocuk süslü elbiselerle donatılır. Sonra üzerindeki eşyadan birini almak üzere çöreğin yanına oturtulur. Çocuk da tabiatıyla gözüne hoş görüneni alır. Aldığı şeye göre anne de kendisini çocuğun eğilimlerini anlamış olur.
Meselâ silâh aldı ise kahraman, kalem ve kitap gibi şeyler aldı ise alim, çekiç aldı ise sanatkâr olacağına hükmeder.
Kurban töreni
Çerkesler, doğan çocuklar için kurban keserler. Analar bunu ömrün uzaması için bir vesile saydıklarından ihmal ettirmezler. Ekseriyetle iki yaşına gelince kurban merasimi yapılır. 1839'da Mr. Bell, Çerkesya'da bulunduğu bir kurban merasimini şu şekilde anlatıyor: Bu gün hane sahibim oğlunu Allah'a takdim etti. Ormanın ortasında âdetlere göre sofralar dizilmişti. Civardaki muhtelif evlerden getirilmiş olan bu sofralardaki yemekler de çeşitliydi. Sofra getirenlerin çoğu sofrayı ruhani reis vazifesi gören ihtiyar sahsa verdikten sonra başlarını açarak diz çöküyor, başlarını yere doğru eğiyorlardı. (O sırada Çerkesler Müslüman olmakla beraber, putperestlik ve Hıristiyanlıktan alınmış kadim dinlerine ait merasimi büsbütün terk etmemişlerdi.) Bu mukaddes yerin kenarında benim için de bir kir minderi serilmişti. Diğer yönden de benden sonra gelmeye başlayan ve sayıları altmışa varan kadınlar dizilmişti. İhtiyar kadınlar ateş başında, kızlar da sik bir ağaçlığın kenarında idiler. Dini merasim evvelce gördüğümden daha muhteşem surette yürütüldü. Önce "The Skhoa" ye yani "Ulu Tanrı"ya temizleneceklerine dair bir dua yapıldı. Ruhani reis bu duayı okuduktan sonra sağ elinde "Suatn" denilen içki dolu bir ağaç kadeh, sol elinde mayasız büyük bir çörek olduğu halde ilerledi ve arkasında duran muavinlerine verdi. Onlardan tekrar beş, altı kadeh ve ekmeği birer birer alarak hepsine ayni şekilde dua etti. Daha geride başları açık olarak yere diz çökmüş ve başlarını yere eğmiş olan cemaat de yüksek sesle ayni duayı tekrar ediyor, ihtiyar kadınlar da buna iştirak ediyorlardı. Buradan sonra üzerinde dua okunan Suat ve çörekler hazır olanlara dağıtıldı. Sonra iki keçi ve bir koyundan ibaret olan kurbanlar, her biri iki adam tarafından tutulduğu halde getirildi. Ruhani reis her birisinin üzerine dua okuduktan sonra baslarma kadehteki Suattan birer parça döktü. Kıllarından birer parça alınarak arkasın da duran üç balmumu samdan yakıldı. Sonra kurbanlar kesilmek üzere geri çekildiler. İbadet merasimi sona erdiğinden herkes başka sey1erle meşgul oldu. Bazıları kurbanların etinin kesimine yardım etti. Bazıları büyük kazanlar hazırladılar. Diğerleri de yemek hazır oluncaya kadar eğlendiler. Hatırlı kişiler ise bu arayı konuşma ile geçirdiler. Vazifesini takdire değer bir basari ile yapmış olan ruhani reis başı açık, elinde baston, sırtında manto olduğu halde devamlı ayakta durdu. Yemeklerin, etlerin altmışa çıkan sofralara dağıtımını da idare etti.
Yayın izni verdiği için Sayın Fehim Taştekin'e saygılarımızı sunuyoruz http://www.kafkas.org.tr/
Aristokrat ruhlu demokrat otoriteler
Çerkes toplumsal yapısında Thamate önemli bir yere sahiptir. Thamateler toplumsal düzenin doğal temsilcileridir. Thamate eğlenceyi, düğünü, toplantıyı, herhangi bir elçi grubunu temsil eden ve yöneten kişidir. İsmail Berkok, Tarihte Kafkasya adli kitabında Rus sairi Puskin'in thamateler için "Davranış olarak demokrat kalben aristokrat" dediğini kaydediyor.
Thamate seçimi
Thamateyi cemiyetteki fertler seçer. Thamatenin toplantıyı yönetebilecek kabiliyete ve bilgiye sahip olması, Çerkes adetini çok iyi bilmesi gerekir. Thamate seçiminde yas çok önemli olmakla beraber yöneticilik kabiliyeti yüksek, toplum içinde belli bir ağırlığı olan ya da savaşlarda kahramanlık göstererek öne çıkmış, doğal bir saygınlık kazanmış hatta asalet sahibi soylu gençler tercih edilebilir. Bütün toplantılarda cemiyetin thamatesi erkekler arasından seçilir. Bayanlardan thamate seçilmez. Fakat bayanların da kendi aralarında seçtikleri thamateleri olabilir. Bu kişi bayanların davranış ve hareketlerinden sorumludur. Ancak bütün toplantıyı organize eden sorumlu kişi erkek olmak durumundadır.
Yetki ve sorumlulukları
Toplantıda olan ve olacak olan tüm hadiselerin sorumlusu ve hakimidir. Cemiyet içerisinde hiçbir şekilde düzensizlik ya da kargaşa çıkmasına müsaade etmez. Kurallara aykırı hareket eden kişileri uyarır.
Toplum ve thamatenin elçisi : Pserah
Thamate ile topluluk arasında iletişimi sağlayan pserahlar vardır. Sayıları cemiyetin büyüklüğü ile orantılıdır. Pserah denilen kişiler daha çok cemiyetteki meselelere hakim olan yetenekli küçük yasta olanlar arasından seçilir. Eğer cemiyet az sayıda kişiden oluşuyorsa bu is için bir kişi yeterlidir. Fakat cemiyetin sayısı kalabalıksa sayısı ikiye üçe çıkabilmektedir. Pserahin görevi thamate tarafından alınan bütün kararları topluluğa, topluluğun isteklerini de thamateye bildirmektir. Yani bir nevi thamatenin yardımcısı konumundadır.
Misafir perverlik
"Şöhret için keskin kılıç ve kırk sofra gerekir" der Çerkesler. Çerkes camiasında kabul görmenin bir yoludur misafirperverlik. Hizmette kusur asla affedilmez. Kafkasya'da her evin mutlaka bir misafir odası vardır ve sürekli olarak hizmete hazırdır. Misafirperverlik bir kültürel yapının uzantısıdır. Çerkesler kendi aralarında geliştirdikleri saygı mefhumunu misafirlikte de aynen uygularlar. Mesela bir atlı, misafir olacağı eve hangi mesafede bineğinden ineceğini iyi bilir. Evin ta kapısına kadar atından inmeden gelenler sadece yasli, soylu ve thamadelerdir. Diğerleri ev sahibi sayılırlar ve 30-40 metre uzakta attan inerler. Attan süratle inen kişi vücudunu dik tutar. Atin sol tarafından inmek ise kibarlığın diğer bir gereğidir. İnerken sol el ile yalnız başı tutulur. Hayvanin yelesini tutmak ayıp sayılır. Misafir attan ineceği zaman etraftaki gençler derhal ati tutarak yardımcı olurlar. Misafirlik adabı sadece kişilerle sinirli değildir. Mesela misafirin ati, gezdirilerek teri kurutulmadan kesinlikle bağlanmaz. Misafir atin bakımını tamamen ev sahibine bırakır.
Misafire kimlik sorulmaz
Misafir kendini karşılayanları selamlar. Selamlaştıktan sonra misafir odasına alınır. Derhal misafirin üzerindeki yamçı, kamçı, silah, kılıç gibi ağırlıklar sırasıyla alınarak asılır. Sonra misafire oturması teklif edilir. Ev sahibi muhterem veya ihtiyar biriyse misafir hemen oturmaz. Misafir bu sefer ev sahibine oturması için teklifte bulunur. Bu teklifler karşılıklı olarak devam eder ve nihayet misafir oturur, orada bulunanlar ise bir müddet ayakta durmayı tercih ederler. Bu arada evvela ev sahibi hal hatır sorar. Varsa maiyetindeki yaverden (pserih) misafirin hüviyeti, gideceği yer ve seyahat maksadı öğrenilir. Ev sahibi sadece "Nereden geldiğinizi öğrenebilir miyim?" diye soru sorabilir. Misafir de gereken cevabi verir.
Misafirle konuşma adabı
Ev sahibinden başka kimse misafire kimliğini soramaz. Misafir muhterem bir zat ise, ev sahibi ile diğer hane fertleri kendiliklerinden geçip oturamazlar. Odada oturmalar teklif üzerine olur ve özellikle misafirin oturduğu uzun sedirin üzerine kimse oturmaz. Ayrıca küçüklere oturmak teklif edilmez ve onlar ayakta odanın gerisinde dururlar. Hayli kalabalık olan Çerkes misafir odasında sanki hükümdar ağırlanıyormuş gibi bir hava hakimdir. Birisi konuşurken diğerleri yalnız dinler, kendisine söz düşmeyen konuşmaya karışmaz. Konuşmalar ağır başlı olduğu gibi laubali olunmaz ve kahkaha ile asla gülünmez. Bağırarak söz söylemek nezakete aykırıdır. Misafirin hal ve hatırını sorduktan sonra odadan çıkmak isteyenler, "rahat olunuz" diyerek gerekirse sırtını oturan misafire dönmeden arka arkaya yürür. Misafir de, çıkan kişinin mevkiine göre saygı ifadesi olarak ya tamamen ayağa kalkar, yahut yarim bir kalkma yapar. Misafir odaya gelen muhterem kişileri karşılamak için ayağı kalkar, odadaki diğer kişiler de ona uyarlar. O oturmadan kimse yerine oturmaz. Misafir bir ihtiyar ise, yahut asil olup pek genç değilse sedirin ocağa yakın bas kösesine oturur. Misafir gelir gelmez yastığın üstüne değil kenarına oturur. Üstüne oturmak kabalık sayılır. Ancak pek ihtiyarlar, üzerine oturabilirler.Ayak uzatmak, ayak ayak üstüne atmak hakaret sayılırken bağdaş kurmakta ayıptır. Otururken sırt ve belin dik kalmasına dikkat edilir. "Deve oturuşu" diye tabir edilen dizin birini kırıp karna çekmek suretiyle yapılan oturuş ayıp sayılır. Misafirin eliyle bıyığını ve sakalını karıştırıp oynaması hoş karşılanmaz. Çerkeslerde kahve yoktur. Onun yerine çay verilir. Çayı olmayanlar yemekten evvel bir şey getirmezler. Sabah, öğle, akşam olmak üzere üç defa yemek verdikleri için misafir yemek zamanını bekler, fakat yemek vaktinden evvel ayrılacaksa ona göre düzenleme yapılır. Çocuklar büyüklerle birlikte yemeğe oturmazlar.
Veda adabi
Yatma vakti gelince yatak hazırlanır. Ev sahibi muhterem bir zat ise "çhash maf" yani "hayırlı geceler" diyerek odadan çıkılır. Elbiseler güzelce derlenip bir tarafa bırakılır. Odaya leğen, ibrik ve çıra bırakılır. Misafir hareket edeceği zaman atlar hazırlanır. Yaver içeri girerek haber verir. Silahlarını takındıktan sonra dışarı çıkan misafir, ata binmeden önce ev sahibine hürmetle veda eder. Sarılma esnasında birebirini öpme adeti yoktur. Ancak kucaklaşmadan sonra el sıkarlar. Bazen de veda esnasında yalnız el sıkılır. Misafir giderken ev sahibine teşekkür etmez. Çünkü vazifesini yapmıştır. Ancak "Hoş kalınız" der. Gelirken olduğu gibi giderken de misafir ata bineceği yerin mesafesini kendisi takdir eder. Misafir ata sol taraftan biner, binme esnasında sol eli ile hem dizgini tutar. Atin yelesini tutup binmek ayıptır. Ata binerken vücudu atin başına doğru fazla eğmemek gerekir. Misafir ata bindikten sonra "Sötxej" yani "mesut olunuz" diyerek vedasını bitirir. Misafir bir az uzaklaşmadan atına kamçı vurmaz. Yüz metre ilerleyince bir defa kamçıyı ata vurarak şakırdatır. Çerkeslerde misafirlik müddeti misafirin arzusuna bağlıdır. Bazen 5-6 ay, hatta bir seneye varır. Fakat ne kadar uzarsa uzasın hürmet eksilmez. Bilakis dostlarının çoğalması nedeniyle misafir odasının ziyaretçileri artar, düğün yerine dönüşür.
Not: Bu yazi Jabagi Baj'in Çerkesya'da Sosyal Yasayis-Adetler adli kitabindan derlenmistir.
Yayin izni verdigi için Sayin Fehim Tastekin'e saygilarimizi sunuyoruz http://www.kafkas.org.tr/
KAYNAK: cerkez.net
GENEL DEĞERLENDİRME
Çerkeslerin günümüze kadar devamlılığını sürdüren geleneklerin birisi de "kaşenlik adetidir. Bu adet bekar genç kız ve erkekler arasında evlilik öncesi dönemde gerçekleşmektedir. Diğer geleneklerde olduğu gibi habze adi verilen kurallarla sinirlidir. Kaşenlik birbirinden hoşlanan genç kız ve erkekler arasındaki arkadaşlık ilişkisine denmektedir. Çerkes kız ve erkekleri birbirleri ile düğünlerde, toplantılarda, muhabbet ortamlarında birlikte olurlar. Bu toplantılar en yaygın olarak köylerde görülür. Bu tür toplantılarda genellikle bir kaç köyün gençleri bir araya gelir. Sabahlara kadar süren sohbetler, oyunlar ve eğlenceler yapılır. Bu geceler gençlerin birbirlerini tanımalarına yardımcı olmaktadır. Muhabbet geceleri bir eğlence kaynağı olduğu kadar ayni zamanda eğitim yereri de sayılmaktadır. Kızlar ve erkekler belirli bir yastan başlayarak bu tip toplantılarda Çerkes adet ve görenekleri çerçevesinde eğitilirler. Bütün eğlence, düğün ve toplantılarda "thamate" adi verilen bir kişi bulunur.
DİLLER ÜLKESİ KAFKASYA
Karadeniz'den Hazar Denizi'ne kadar Kafkas Dağları boyunca uzanan Kuzey Kafkasya, yüzyıllardan beri kendinden "Diller Ülkesi" olarak bahsettirmiştir. Bu bölgede yasayan irili ufaklı birçok halk değişik dil ailelerine mensupturlar. Savunma gerekçesiyle dağlık bölgelere çekilen küçük halk toplulukları uzun yıllar kendi ana dillerini korumayı başarmışlardır. Yaklaşık 125.000 kilometrekare olan bu topraklarda 50'yi aşkın dil ve 100'den fazla lehçe konuşuluyor. Bu bölgede yasayan halklar Kafkas folklorunu, gelenek ve görenekleri paylaşırlar. Güneyinde Gürcistan, Ermenistan ve Azerbeycan, Kuzeyinde ise Rusya'nın yer aldığı bu bölgede 9 cumhuriyet bulunmaktadır. Bunlar Abhazya, Adigey, Karaçay-Çerkes, Kuzey Osetya, Güney Osetya, Ingusetya, Kabardey-Balkar, Çeçenistan, Dagistan'dir. Abhazya ve Çeçenya bağımsızlığını ilan ederken Güney Osetya Gürcistan'in diğerleri ise Rusya Federasyonu'nun bünyesinde bulunuyor. Kuzey Kafkasya'da 17. yüzyıl sonrasında yerleştirilen Slav kökenli Rus ve Kazakların dışında kalan halkların konuştuğu çok sayıda dil esas olarak üç grupta toplanır: Bölgenin 3000 yıllık aydınlık tarihi boyunca burada yaşadığı bilinen yerli halklar olan Avar, Lezgi, Dargi, Lak, Tabasaran, Çeçen-Ingus, Adige-Karbardey, Abhaz-Abaza halklarının dilleri Kafkas Dil Grubu'nu oluşturur. Bölgeye M.Ö. 7. yüzyılda gelen Iskit, Alan ve daha sonra Sarmatlarin bakiyesi olan Osetler ve Tatlar Hint-Avrupa(Iron)Dil Grubu'ndandır. 10. yüzyılda bölgeye yerleşen Kumuk, Karaçay, Malkar ve Nogaylar ise Türk-Kipçak halklarindan olup Ural-Altay Dil Grubu içinde yer alırlar. 19. yüzyılın sonlarından itibaren başlatılan zorla göç politikası sonucu bölgede nüfus dengesi Rusya lehine dönmüştür. Simdi Kuzey Kafkasya'da ana dili Slav dillerinden Rusça olan azımsanamayacak bir nüfus vardır.
Adige ve Abaza Dilleri
Murat Papsu Adigece ve Abazaca, Vubihça ile birlikte Kafkas Dilleri'nin Kuzeybati Kafkas grubunu oluşturur. Dilbilim literatüründe "Abhaz-Adige Dilleri" olarak da anılır. Bati literatüründe Adigece için sıklıkla "Çerkesçe" terimi kullanılır. Adigece, Abazaca ve Vubihça'nin bugün artık var olmayan tek bir anadilden türediği kabul edilir. Adige, Abaza ve Vubih dillerinde dilbilimcilerin ilgisini çeken en belirgin özellik ünsüzlerin zenginliği ve ünlülerin çok az olmasıdır. Kafkas-Rus Savası'ndan ve sürgünden önce, 19. yüzyıl ortalarında Kafkasya'da bu üç Kuzeybatı Kafkas dilini konuşanların sayısı, çoğu Adige olmak üzere 1,5-2 milyon civarında tahmin ediliyor. Bugün Adigece Kafkasya'da yaklaşık 600 bin, Abazaca ise 130 bin kişi tarafından konuşuluyor. Kafkasya'dan 4-5 kat fazla nüfusun yaşadığı diyasporada ise (Türkiye, Ürdün, Suriye, Israil, Avrupa ülkeleri, ABD) dilin kaç kişi tarafından ve ne oranda konuşulduğu konusunda kesin bilgi yoktur. Vubihça, konuşan son kişinin, Tevfik Esenç'in 1992'de ölümüyle artık ölü bir dil olmuştur. Vubihlarin tamamı Türkiye'de yaşamaktadır ve uzun zamandan beri Adigece'yi ya da Abazaca'yi anadil olarak benimsemişlerdir.
Adigece
Adigece'nin Bati (Ç'ahe) ve Dogu (Shag) (veya Kabardey) olmak üzere iki lehçesi vardır. Bati lehçesi Abzah, Bjedug, Çemguy ve Sapsig ağızlarından oluşur. Doğu (Kabardey) lehçesinin ise Büyük Kabardey, Besleney, Mozdok ve Kuban ağızları vardır. Bu iki lehçe Sovyet ve Rusya dilbiliminde akraba fakat ayrı iki dil kabul edilir ve Bati lehçesi "Adigey dili", Dogu lehçesi de "Kabardey-Çerkes dili" olarak adlandırılır. Bati lehçesi Adigey Cumhuriyeti'nde, Doğu (Kabardey) lehçesi de Kabardey-Balkar ve Karaçay-Çerkes cumhuriyetlerinde resmi dildir. Yazı ve edebiyat dili Bati Adige lehçesinde Çemguy ağzı, Doğu Adige lehçesinde ise Büyük Kabardey ağzı üzerine kurulmuştur. Bu ayrımdan dolayı küçük farklılıkları olan iki ayrı alfabe vardır. Bati Adige alfabesinde üçü işaret olmak üzere 64 harf, Doğu Adige alfabesinde de üçü işaret olmak üzere 59 harf vardır. Bati Adige alfabesi 1938'den beri, Doğu Adige alfabesi de 1936'dan beri kullanılmaktadır ve Rus-Kiril harfleri esas alınarak hazırlanmıştır.
Abazaca
Abaza dili ve lehçeleri konusuna girmeden önce bu halkın adi konusundaki terminoloji karışıklığını açıklamak gerekir. Türkiye'de ve Ortadoğu ülkelerinde genel olarak Abaza adiyla bilinen halk esas olarak üç gruptan, buna bağlı olarak dil üç ana lehçeden oluşur :
1. Tarihi anavatanları Abhazya'da yasayan Apsuvalar;
2. 13-14. yüzyıllarda Abhazya'dan Kafkas Sıradağları'nı geçerek kuzeye, Adigeler'in arasına yerleşen Asuvalar;
3. Eskiden daglik bölgelerde yasayan, daha sonra (17-18.yy.) Kuzey Kafkasya'nın düzlüklerine inerek yerleşen Asharuvalar. Türkiye'de genel olarak Abaza adıyla bilinmelerine karşın, bu ad Kafkasya'da ve literatürde sadece Kuzey Kafkasya'da (Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti'nde) yasayanlar, yani Asuva ve Asharuva grubu için kullanılmaktadır (Rusça'da Abazin). Ayrica Asuvalar için Osetler Tapanta, Adigeler (Kabardeyler) Bashag, Nogaylar da Altikesek Abaza adlarını kullanırlar. Abhaz ise Abhazya'da yasayan ve kendilerini Apsuva olarak adlandıran gruba Gürcülerin verdiği ad olarak bilinir.
Sovyetler döneminde Abhazya'da Apsuva ve Kuzey Kafkasya'da Asuva (Tapanta) lehçeleri ayrı ayrı yazı ve edebiyat dili haline getirilmişlerdir. Asharuva ise yazı ve edebiyat dili olarak Asuva (Tapanta) lehçesine dahil edilmiştir; Asuva ve Asharuva lehçeleri birlikte Abazaca olarak anılmaktadır. Bugünkü Rusya dilbiliminde Abhazca (abhazskiy yazik) ve Abazaca (abazinskiy yazik) iki ayrı dil kabul edilirler ve alfabeleri farklıdır. Dilbilimcilerin çoğu tarafından ise ayni dilin lehçeleri olarak görülürler. 1936-1938 yıllarında Latin temelli alfabeler yerlerini genellikle Kiril temelli alfabelere bırakırken Abhazya'da Abhazca (Apsuva lehçesi), Stalin ve Beria'nin Abhazya'yi Gürcüleştirme politikasının sonucu olarak Gürcü alfabesine uyarlandı. Bu alfabe 1953'te Beria ve Stalin'in ölümüne kadar kullanıldı. Fakat 1940'larin ortasından itibaren Abhaz okulları Gürcü okullarına dönüştürüldüğü ve Abhazca yayınlar engellendiği için bu alfabeyle çok az şey yayınlandı. 1954'den itibaren, bir komite tarafından hazırlanan Kiril temelli alfabe kabul edildi. Bugün hala kullanılan bu alfabede 62 harf vardır. Yazı ve edebiyat dilinin temeli nispeten basit fonetik sisteme sahip Abjua ağzıdır. Rusya Federasyonu'na bağlı Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti'nin
beş resmi dilinden biri olan Abazaca (Asuva lehçesi) için genel olarak kabul edilen ilk alfabe 1933 yılında Kubina-Elburgan ağzı esas alınarak Latin temelli olarak hazırlandı. 1938'de bugün kullanılan Kiril temelli alfabeyle değiştirildi. Alfabede üçü işaret olmak üzere 68 harf vardır.
Kaynaklar
Chirikba, Viacheslav; Distribution of Abkhaz Dialects in Turkey, Proceeding of the Conference on Northwest Caucasian Linguistics, 10-12 October 1995, İstanbul (edited by A.Sumru Özsoy), Novus forlag, Oslo.
Hewitt, George; Encyclopedia of the Languages of Europe (edited by Glanville Price).
Turçaninov G.-Tsagov M.; Grammatika Kabardinskogo Yazika, SSCB Bilimler Akademisi, Moskova-Leningrad 1940.
Genko A.N.; Abazinskiy Yazik - Grammatiçeskiy Oçerk Nareçiya Tapanta, Moskova Nauk, 1955.
Yaziki Narodov SSSR, IV. Tom, Akademiya Nauk SSSR.
Adigebze Psalhalhe - Slovar Kabardino-Çerkesskogo Yazika, Moskova 1999.
|
|
Çerkeslerde Misafirperverlik :
Misafirperverlik Çerkeslerin en büyük faziletlerindendir. Kusur gösterineyi af etmezler. Bir atasözlerinde: “Söhret için keskin kiliç, ve kirk sofra lazimdir” derler. Savasta kiliçla, meclisler de güzel hitabelerle söhret kazanildigi gibi misafirperverliklerde de nam almaya çalisirlar. Kafkasyada her evin muhakkak bir misafir odasi vardir ve daima açiktir. Misafirin mevkiine göre yatak ve yemek çikarinak üzere hazirlikli bulunmakta her kadinin seref vazifesidir.
Atli, misaifr olacagi odaya yaklasinca, ev sahibinini mevki ve serefine göre odadan ne kadar uzak mesafede inmesi gerekecegini takdir eder. Yasli söylu ve Thamadeler ancak odanin önüne kadar attan inmeden gelebilir. Digerleri ev sahibi sayilir bir zat ise 30 – 40 metre uzakta attan inerler.
Vücut dik olarak attan süratle ve sol tarafindan inmek kibarlik icabindan olmakla beraber atin omuzuna dogru ziyadece egilmek ayiptir. Inerken sol eli ile yalniz basi tutar. Hayvanin yelesini tutmak ayiptir. Misafir attan inecegi vakit etraftaki gençler derhal ati tutarlar Sag eli ile dizgini, sol eli ile uzengiyi tutarak misafirin inisine yardim eder. At, teri kuruyuncaya kadar gezdirildikten sorira yaz
ise misafir odasinin yaninda bulunmasi adet agaglarin golgesine, kis, ise ahir baglanir. Bazi misafir odalarinin önünde at baglamaya mahsus 5-6 çatalli bir agaç dikili bulunur. 4-ö sat geçmedikge atin
egerini almazlar. Buna atin sirti kabarinamasi için dikkat ederler. Misafir atina bakilmasinin ev sahibine birakir. Kendisinin hayvana gidip bakmasi itimatsizlik gibi bir kabalik sayilir.
Atindan inen misafir açik bulunan kamçisi elinde oldugu halde ev sahibine ve hazir bulunanlara yanasarak selam verir. Ev sahibide (yeblag) diyerek misafir odasina alir.
Misafir silahlari üzerinde olarak misafir odasina girince ev sahibi, yahut misafire hizmet edecek aile efradinin gençleri veyahut o sirada hazir bulunan baska bir genç, derhal misafirin üzerinde varsa evvela basliçini ve yamcisini, sorira kamcisini, tüfengini, tabancasini, kilicini sira ile alarak asar. Sorira misafire oturinasi teklif olunursa da ev sahibi muhterem ve ihtiyar, yahut bulunanlar içinde saygi deger zat var ise oturinaz. Evvela oturulmasini misafir mukabil olarak teklif eder ve müteakiben bu teklifi bir kaç defa tekrar ederler. Nihayet misafir oturunca orada bulunanlar bir müddet ayakta durur ve bu esnada evvela ev sahibi (Fesapsi) der. Sorira tanis olsun olmasin (su zepesa) yani iyi misiniz diye hatirini sorar. Misafirde (zepaso su sa' - mesut, yasayiniz ) diye cevap verir. Hemen o sirada kimsiniz? Diye sorinaz. Varsa maiyetindeki Pserhe den misafirin huviyeti, gidecegi yer ve seyahat maksadi ogrenilir. Yoksa ev sahibi yalnizca “nereden geldiçinizi ögrenebiliriniyim?” diye soru sorabilir. Misafirde hüviyetini bildirir.
Ev sahibinden baska misafirin yanina giren ziyaretcilerin hepside «Fesaps» diye misafiri selamlar ve hatirini sorarlar, fakat kim oldugünu soramazlar. Misafir pek muhterem bir zat ise, sahibi ile digerleri yanina geçip kendiliklerinden oturamazlar. Ancak misafirin teklifi ve bu teklifin bir kaç defa tekrari üzerine yasli basli olup oturinak hakkina haiz olanlar misafir odasinin gerisinde otururlar. Fakat misafirin oturdugu uzun sedirin üzerine kimse oturinaz. Oturinak hakkini haiz olmayanlara teklif edilmez. Bunlarda oturinazlar Ayakta dururlar. Oturinak hususundaki teklife karsi hakkini, mevkiini taniyan kimseler, misafiri üzecek derecede israra mecbur etmezler ve teklifin hangi aninda oturinak münasip olacagini takdir ederler. Uzun isrardan sorira oturinayi nezaket edenleri “Kibarlik bilmeyeni oturtmak, Tekenin derisini yüzmek gibidir” diye alay ederler.
Hayli kalabalik olan Çerkes misafir odasinda sanki hükümdar varinis gibi konusmada büyük bir vekar ve nezaket görünür. Birisi söz söylerken digerleri yanliz dinler, kendisine söz düsmeyen kanusmaya karismaz. Söz söyleyenler agir ve ciddi olarak söylerler, tebessum var, fakat laubali kahkaha asla yoktur.
Bagirarak soz söylemekte nezakete aykiri sayilir. Misafir odasindaki konusma tarzi ve sekli güzel, kibar olur.
Misafirin hal ve hatirini soranlar, bir müddet sorira odadan çikacaklari vaikit «rahat olunuz» der, sorira misafire daha fazla saygi yapmak isteniyorsa kapiya kadar arka arkaya gider ve yüzü misafire dönük oldugu halde kapidan disari çikar. Misafirde çikan adamin mevkiine göre ya tamamen ayaga kalkar, yahut yarim bir kalkma yapar.
Misafir odasina ziyaretçi geldikçe kendi yerine gelen ziyaretçinin yasina, serefine göre biraz kalkma yahut tam kalkma arasinda degisen bir sekilde riayet eder. Bu sekli tayin etmek onun inceliçine baglidir. Gelen ziyaretçi ihtiyar ve muhterem ise misafir ona evvela oturinayi teklif edersede tabiati ile kabul etmez. Misafir oturduktan sorira o da kendisi için münasip yer neresi ise orada oturur.
Misafir ayaga kalktikça oturanlarda ona uyarlar. O oturinadan kimse yerine oturinaz. Misafir muhterem bir ihtiyar ise, yahut asil olup pek genç degilse sedirin ocaga yakin bas kosesine otutur. Bu sifati haiz olmiyan misafirin biraz asagida oturinakla o mevkie hakki yokmus gibi kendisini gösterinesi kibarlik, alçak gönüllülük icabi sayilir.
Misafir gelisi esnasinda hemen gelip sedire konmaz mütad olan pamuk veya kus tüyü yastiçin üstüne degil kenarina iliserek oturur, Üzerine oturinak kabalik telakki edilir. Ancak pek ihtiyarlar, üzerine oturabilirler.
Misafir, sedirin uzerinde sandalyada oturur, gibi ayaklari dik ve yerde olarak bir tarafa yaslanmayip dürüst ve güzel oturinaga dikkat eder. Ayak uzatmak, ayak ayak üstüne atmak kendini üstün görmee ve hazir bulunanlara karsi hakaret sayilir. Bagdas kurinakta ayiptir (Deve oturusu) diye tezyif eyledikleri diz çökmekte çirkindir. Hasili korsali bir kiz gibi dik ve dürüst oturmak gereklidir. Çelik vücutları bu merasime dayaniklidir.
Misafirin elile bıyığını ve sakalını karıstırıp oynaması, konusmalarında laubali davranması hoş görülmez.
Çerkeslerde kahve yoktur. Onun yerine çay verirler. Çayı olmayanlar yemekten evvel bir sey getirmezler. Sabah, Ögle, Aksam olmak üzere üç defa yemek verdikleri için misafir yemek zamanını bekler, Fakat yemek vaktinden evvel ayrilacaksa yemek acele verilir. Bu en çok dikkat edilecek mevzuudur. Sofra insanlarin terbiye inceliklerini gösteren bir imtihan yeridir. Bu imtihani basari ile geçirmek bir muvaffakiyettir. Çerkesler (sofra terbiyle mihengidir) derler. Ve (Pxesi – Phesi) dedikleri yani “agaç kili” diye nitelendirdikleri kaba adam sofrada belli olur atasözünü hatirlarlar. Yemegi agir yemek, lokmalari orta büyüklükte bulundurmak, kibarca almak, basi sofra üzerine çok egmemek, lokma agza yanasmadan agzi acmamak, bir lokmayi çigneyip mideye indirineden diger lokmayi almamak, avurtu şişirimemek, sofra uzerine aksirinamak, ekmek ve börek gibi seyleri isirinayip lokmayi el ile koparinak, az yemek, fakat kibarlik edecegim diye aç kalmamak, dereceyi iyi tayin ederek (Çerkeslerin “Zi ahe zefemishirer Femif” yani (hakkini yemeyen hamdir) tabiriyle kasdettikleri beceriksizligi gösterinemek fakat haddini asip «PSlÇ» yani manda dedirtmemek, bir yemege luzumundan fazla istah gösterip (hiç görinemis mi?) diye alay mevzuu olmamak, yemekleri medhetmek, yahut begenmemezlik tavirlarini belirtmek... gibi tükenmez inceliklere dikkat etmek lazmidir.
Misafirle beraber ev sahibi pek muhterem bir zat degilse, oturinaz. Yemek esnasinda ayakta bekler. Hazir bulunanlar arasinda oturinaga hak kazanmis ihtiyar varsa, bir ve nihayet iki kisi sofraya oturabilir. Fakat bu oturinak tekrar edilen teklif üzerine kabul edilir.
Misafir gece kalacak ise hos geldin merasimim yapildiktan sorira istirahat devresi gelince elbiselerinden yalniz dizliçini çikarir. O vakit Pserhasi yahut hizmet eden bir genç dizliçini çekerek çikarir. Gece yatacagi vakit yatak hazirlaninca ev sahibi muhterem bir zat ise “çhash maf - hayirli gece” diyerek çekilir. Odada kalan pserhalar misafirin soyunmasina yardim ederler. Ayak kabisini (Çerkes ayakkabilari biraz güç çikar), pantolonunu çekip çikartirlar. Elbiselerini güzelce derleyip bir tarafa birakirlar. Legen, ibrik ve kafi mikdarda çira hazirladiktan sorira misafirin yataga girinesinden sorira onlarda “çhash maf” diyerek çekilirler.
Misafirin hizmetindeki Pserha, yanindaki odada yatar. Oda yoksa misafir odasinin geri tarafinda yatagini yapar. Pserha misafirle beraber yemek yemez, yaninda oturamaz, evde hizmet edecek gençler varken, misafire hizmet etmez, ancak atlara nezaret eder.
Misafir odasinin disarisinda genç akranile sohbet eder. Harplere, dugünlere, eglentilere ve kizlara dair gençlik sohbetlerile vakit geçirir. Ev sahibinin kizi varsa hareme girerek ziyaret eder. Köydeki diger guzel kizlara ugramayida bilhassa bekar ise his ihmal etmez. Çunku memleketin kizlanni gördukten sonra eş seçecektir. Gençlere Pşeherliği sevdiren de işte bu hallerdir.
Misafir hareket edecegi vakit atlar hazirlaninca yaver makaminda olan pserha içeri girerek (hazir) der. Bunun üzerine misafir ayaga kalkar. Pserhalar silahlarini, duvarda asildigi tertip üzere sira ile verirler. Silahlarini takindiktan sorira disari çikar. Ata binmeden evvel ev sahibi ile, sayani hürinet dostlarile veda eder ve sarilirlar. Sarilma esnasinda biri birini öpme adeti yoktur. Ancak kucaklasmadan sorira el sikarlar. Bazanda veda esnasinda yalniz el tutma ile iktifa ederler. Misafir giderken ev sahibine tesekkür etmez (Çünkü vazifesini yapmistir. Ancak (Hos kaliniz) der. Geldi-ginde oldugu. kadar giderken de misafir ata binecegi yerin mesafesini kendisi takdir ve tayin eder. Pserheler ati odaya yakin getirirlerse, misafir saygi gösterinek istiyorsa 'biraz uzaga çektirir ve atin basi odaya ve cemeata dönük olarak tutulur. Misafir atabinecegi vakit kolana bakabilir. Çerkesler kolani pek sik baglamagi binicilikte mahir olmadiçinin delili sayarlar. Bunun icin ekseriya ata bindikten sorira kolan atin karni altinda bir parink sigacak derecede ara ile sarkar.
Misafir ata sol taraftan biner, binme esnasinda sol eli ile hem dizgini, hemde egerin kayisini birlikte tutar. Atin yelesini tutup binmek ayiptir. Sag eliylede arkadaki kasi tutar. Çevik iyi süvariler ekseriya yalniz sol eliyle öndeki kasi tutmakla iktifa ederek süratle binerler.
Ata binerken vücudu atin basina dogru fazla egmemek, süratle dürüst bir boy ile binmek lazimdir. Binerken sag ayagi atin sagrisina dokundurinak pek ayiptir. Ati tutan pserha sol elile dizgini, sag eli ilede üzengiyi tutar. Fakat üzengiye çok asilmaz. Çünkü bu, süvarinin binicilik mahareti ile alay etmektir.
Misafirin maiyetindeki pserheler 30 –40 metre daha ötede, misafir atina bindikten sorira atlarina binerler. Buna öyle dikkat ederlerki misafirin ata binmesi bitince kendiside egerinde bulunmus olur. Daha evvel binemez. Pserhelerin atlari baskasi tarafindan ekseriye tutulmaz.
Misafir ata bindikten sorira (Sötxej – Söthej) yani mesut olunuz diyerek vedasini bitirirken at bir hamle yapiyor gibi gidecegi yere dogru süratle yürür. Iyi terbiye edilmis Çerkes atlari bu hamleyi öyle tabii bir süratte yaparlarki süvarisi farkina bile varinaz. Süvarinin geme hafif bir dokunmasi, yahut üzengi içindeki ayagini ata temas ettirinesi üzerine o guzel hareketi yapar.
Misafir bir az uzaklasmadan atina kamçi vurinaz. Yüz metre ilerleyince bir defa kamçiyi ata vurarak sakirdatir. Bununla da ata kimin bindiçini ihtar eder. Baska vakit zaruret hasil olmadikça ati kamçi ile dövmek ayiptir. Kamçiyi vuracagi vakit eli kulaga dogru kaldirinayip ancak ileriye kaldirip gen çekmek suretile vurinak lazimdir. Atlar gayet iyi terbiye gördüklerinden kamçi darbesine ihtiyaç gösterinezier. Sag elde dördüncü ince bir sirimla takili olan ve daima açik olarak tutulmasi mutad bulunan kamçinin ucu hafif temas edince at bundan sahibinin arzusunu anlar. Pserhede Thamatesi, yani büyügü önunden geçtikten sorira arkasi sira yürür. Orada hazir bulunanlarda veda edip ayrilan misafire “Goq Maf” yani ugurlu yol diye mukabele ederler.
Çerkeslerde misafirlik müddeti misafirin arzusuna baglidir. Bazen 5-6 ay, hatta bir seneye varir. Fakat ne kadar uzarsa uzasin hakkindaki hürinet eksilmez. Bilakis dostlarinin çogalmasi sebebiyle misafir odasi günden güne kalabaliklasir, dugün yeri gibi olur.
Çerkeslerde Sosyokültürel Yapı :
|
|
|
Adigelerde Sosyokültürel Yapi
Aile hayati
Adige khabze'nin tesisi, davranis kurallarinin topluma maledilmesi
Adige khabze'nin komsu topluluklara tesiri
------------------------------------------------------------------------------ -
Adigelerde Sosyokültürel Yapi
"Toplum birlikte yasanan ve faaliyette bulunan fertler grubudur.. Toplum fertlerinin örgütlenmesi, sosyal sistem ise fikirlerinin örgütlenmesidir. Sosyal sistemler umumiyetle iki unsura sahiptirler. Bunlardan biri sosyal yapi digeri ise deger yönelimi (oryantasyon) dur. Rol, statü ve yetki sosyal yapiyi; gaye, hedef normlar ise toplumun deger yönelimlerini ortaya koyar. Sosyal yapi sosyal sistemin normatif degerlerini açiklarken deger yönelimi toplum içindeki durumlari isaret edser. Kisacasi sosyal yapi, herhangi bir sosyal grubun içe ait örgütüdür."
Gerek komsulari ile yaptiklari savaslar, gerekse kendi içlerindeki sinif çatismalari sebebiyle sosyal yapi degisiklikler arzediyor, bir kabile küçülürken (Jeney, Khigak, Adeley, Hatikoy, Yegerikoy, Mehos, Bjedug, Mamkhig), bir kismi da büyüyordu (Abzeh, Sapsig, Natuhay). Devrim öncesi yazarlar bu sonrakileri demokrat addederler. Büyüme sebepleri de psiye çalismak istemeyenlerin gelip bunlara katilmasiydi. Etnik safiyet hususunda en hizli ve en büyük degisiklik, 18. Yy.'in ikinci yarisinda, Balk, Baksan, Secem ve Terç sularini kapsayan alanda oturan Kabardeylerde olmustur.
18. Asirda sosyal yapi, önceden oldugu gibi feodalitenin kirilarak her çiftçinin diledigi yerde çalisabilmesi yönünde gelisme kaydetmistir. Öbür taraftan da psiler arazileri bölüsüp yerlerini saglamlastirmaya çalistilar. Çiftçilere yapilan baskilar aradaki kini büyütüyordu. Bu ayaklanma bir tek kabileye münhasir kalmayip bir çok kabileye siçramistir.
Soy taksimati
Çerkeslerin kendilerine Adige derler. Adige kavmi, Abzekh, Besleney, Bjedug, Cemguy, Hatukay, Kabardey, Mehos, Natuhay, Sapsig, Ubih vs. kabilelerden olusmaktadir. Her kabile büyük sülâlelerden tesekkül eder. Sadece 'kheku' (anavatan) Kafkasya'da degil, dünyanin bir çok ülkesine dagilmis bulunan Adigelerin büyük bir kismi da halen sülâle adlarini ve damgalarini muhafaza etmektedirler.
Büyük tarihi göçlere köprü olan Kafkasya?da yasayan yerli kavimlere çesitli sekillerde sonradan karisan kavimler de olmustur.
Mafedz S., 'Haji', 'Muhamed', 'Kumuk' vb. isimler tasiyan bugünkü bir çok kabile, Dagistan tarafindan Islami teblig gayesiyle gelip yerlesen ve zamanla Adigelesen sahis ve ailelerden türemis oldugu görüsündedir. Kan davasi, hirsizlik vb. sebeplerle dislanan Çeçen ve Dagistanlilarin kudretli Adige psilerine siginip onlarin himayesinde yasamaya baslamasi da bir baska Adigelesme yöntemi olarak karsimiza çikmaktadir. Kurallara uyum saglayamayan mülteciler khabzeyi bozmamalari için toplumdan soyutlanarak ayri bir mahalde iskân edilirdi.
Kabardeyips Karamirza'lar ile Jirist'ler Karaçay'a gidip onlarin yöneticileri olduktan sonra Karaçay dilini almislardir.
18. Asirda yasayan insanlarin anlattigina göre Kafakasya ile Kirim ve Osmanli arasindaki ticaretin en önemli kalemi köle ticareti idi. Peysonel; Çerkes ticaretinin en önemli kalemlerinden biri esir-köle ticareti idi.? demektedir.
Kirim hanlari, anlasma geregi verilen kölelerden baska baskinlar düzenleyerek esir alip satiyorlardi.
Sosyal siniflar
Sosyal Sinif; Asagi yukari ayni iktisadi kudrete sahip olan, hayat usluplari birbirine uyan, ayni kültür ve terbiyeyi almis bulunan, iktisadi menfaatleri müsterek olan ve bu dört kistasa göre kendilerini ayni durumda hisseden fertlerin teskil ettigi topluluga denir.
Kafkas toplumunda sinif yoktu, çok az sayida esirlerden olusan köleler vardi ki bunlar toplumsal yapiya etki etmiyordu.
"13-15. Asirlarda feodalite yaygin idi. Siniflar vardi (psi, znatni, vasal, serf, rabi, köle gibi). Psilar mülkleri ve nüfuzlariyla üstünlük sagliyorlardi. Interiyano'nun anlattigina göre zamanlarinin çogu at sirtinda geçerdi. Psiler feodaldi. Çiftçileri çalistirip yasiyorlardi. Kendileri 'zekoe', 'tewe' gibi kolay zengin olma yollarini tercih edip çiftçilik ve ticareti hor görüyorlardi. Nakis vb. zevkli isler disinda kadinlari is görmüyordu. Evlerinde altin kap kacak bulunur, gümüs alet edevat kullanirlardi. Psi, tebeasinin dogan iyi taylarina el koyar, tebea da bu size layik, deyip verirdi. Kuzeybati Kafkasya'daki köleler 'vuneut', Abazin diyalektiyle 'wunav' (kapici) esirlerden olusuyordu ve çok kötü durumda idiler."
Orta çagda Kafkas toplumunun yapisi degismeye basladi. Sinif farkliliklarini kaçinilmaz kilan feodalite yayilmaya basladi ve su siniflar dogdu: 1- Psi; reis, bey, 2- Work; reisin maiyeti, 3- Fokotl; hür, ne vergi öder ne de psinin otoritesi altina girerdi, 4- Psitl; çiftçi, psinin adami, ekip biçtikleri mahsullerden, himayesine karsilik olarak psiye pay verirlerdi. 5- Wineut; genellikle harp esirlerinden olusan kölelerdi ki belli basli haklari yoktur. Bu düzen özellikle ovalarda oturan Kabardey, Besleney, Mehos, Bicirkoy, Bjedug, Hatikoy ve Mamkhiglar hizla yayildi. Zamanla 'fokotl' tabakasi da 'psitl'lestirildi. Kuzeybati Kafkasya'nin daglik kesiminde (Hakutes, Sapsig, Abzah, Natuhay, Wubih vd.) demokratik esitlik hakimdi.
Feodal sistemde siniflar su sekilde olusmustu: Psi; köyün, bölgenin basi, Tlekotles; prens, psi adayi, Dijinigo; altin kaplama gümüs anlaminda prensin bir alti, Worksawe, Tliguse; kendi basina buyruk, hür. Psi ona yer ve hayvan, alet ve edevatverir, o da isçilerini çalistirip mahsûl toplar, Psiye vergi verirdi. Beykoel; karin tokluguna çalisan isçi, Tlkhokotl; hür insan. Psinin onayi ile diledigini yapabilir , diledigi tarafa gidebilirdi. Tlekosawe; keza hür isçi, anlasma ile istedigi yerde çalisabilirlerdi. Wuneut; ot kesip getirir, hayvan besler, vs. ayak islerini yapardi. Shasekhuj; sözlesme yaparak hürriyyetini satin alan mükâteb köle.
Kabardeyler Adigelerin bir koludur. Tlekoles yöneticileri vardi; Tambiler, Kundetler, Anzorlar gibi. Psileri, psitleri, werkleri vardi. Tlekolesler istedigi yere gidip istedigi ile çalisirdi. 'Kodz' tesmiye ettikleri yöneticilerini kendileri seçerdi. Kodz, Psi ile birlikte onlari yönetirdi. Bunlar kendi denkleriyle evlenirdi. Onlarin evini soyan öldürülürdü. Psiler sadece psi kizi alir psilere kiz verirlerdi. Psi öldürmenin cezasi çok büyüktü, kanla ödemek çok daha kolaydi. Psiyi öldürenin ailesi öldürülür, çoçuklari köle olarak satilirdi. Psi, psi olmayan birinden çoçuk sahibi olursa buna 'tuma' derler, tlekolesten büyük, psiden küçük sayilirdi. Workler 'ase-fase'leriyle (Çerkeska ve silah takimlariyla) psiye eslik ederlerdi.
Tlekoleslerden sonra dijinigeler gelir. Sözlük manasi altin kaplanmis gümüs demektir. Civardan gelen Karaçay, Balkar ve Abhaz beylerini bu statüye indirirlerdi. Bu kategorilerin hepsinin kendi vasallari (werkleri) vardi. (H. Yehutenitl; sonra Beslan Werk), sonra, work sawetliguse gelirdi.
Isçiler de sinif sinif idi: Abzah, Sapsig ve Nathoy?larda daha çok rastlanan ve Adigey'de 'dekhefetet', Kabardey'de 'leguneut' denen tflekotller psinin bahçesinde oturan, kendi ailelerinden olan yari hizmetçiler idi. Bir de wineutler vardi ki, esirlerden olusur ve köle gibi çalisirlardi.
18. Asir'da Kafkasyalilar arasindaki sosyal münasebetler, önceden oldugu gibi farklilik arzediyordu. Bir tarafta feodalizim hüküm sürerken öbür tarafta bu daha hiç bilinmiyordu. Sosyal gelisme farklilik gösteriyordu. Bu durum kabileler arasinda oldugu gibi kabile içinde de görülürdü. Mesela Adigelerde aristokrasi de [Kabardeylerde) demokrasi de [Abzeh ve Sapsiglarda] vardi. Avar, Dargin ve Lezgilerin bir kismi feodal, bir kismi bagimsiz idi.
Avrupa'da degisen feodal düzende artan lüksün senyörlerin sömürü haddini tirmandirmasi sonucu köylülerin kaçmasi neticesinin dogmasi süreci, Kafkazsya Adigelerinde de yasanmistir. 1790'dan 1810 sonlarina dek, Kuban havzasinda yasayan Çerkes köyleri ayaklanarak feodaliteyi devirdiler, psi ve workleri Ruslara veya Kirim'a siginmaya mecbur ettiler.
(Kuban havzasinda) 1790'da halk idareyi ele aldi, psi ve workleri devre disi birakti. Bunu isyan olarak degerlendirenler de olmakla birlikte, gerçekte içtimai bir inkilâp idi. Bu hareket, bölgede yayilmis olan feodaliteyi ortan kaldirdi.
18. Asir boyunca, özellikle 2.yarida Psij ötesi kavimlerde ayaklanmalar sürüp giti. Kaçip psi olmayan yerlere gidiyorlardi. Aristokrasiden kaçip demokrasiye gidiyorlardi. Abzeh, Sapsig ve Natuhaçlar sadece Adige degil, Abaza vs. kavimlerden gelenleri de kabul ve himaye ediyorlardi. Bu sebeple nüfuslari hizla büyüyen bu üç kabile tüm Çerkesya 'da agirligini hissettirmeye basladi. Psisi olan kabilelere karsi koyabiliyorlardi. Büyük zorluklara ragmen siginmacilari kabul etmeye devam ediyorlardi. Bu çatismalarda bazen psiler bazen de isçiler üstün geliyorlardi. 1792'de Sapsig?daki tüm çiftçiler ayaklandi. Bu ayaklanmaya Abazeh ve Natukoylar da destek verdi. Sapsig workleri kovuldu. Bu hepsine ders oldu. Workler de Bjedug Psisi etrafinda toplandi. 1793'te Peterburg?a heyet gönderip ayaklanmayi bastirmak için yardim talep etiler. Bunun üzerine II. Katerina bir Kazak müfrezesi gönderdi.
Adige tarihinde önemli bir yere sahip olan Bziyika çatismasi 1796'da vuku buldu. Sapsig, Abazeh ve Natuhay çiftçileri ile Bjedug Psisi komutasindaki workler çatisti. Önce çiftçiler baskin geldi, ama psiler onlari hile ile ormanlara çekip top esliginde gelen Kazak müfrezesine kirdirdilar. Ve böylece durduruldular.
18. Asirda Kafkasya'da her bölgede sinif çatismalari bas gösterdi. Sebebi feodalitenin yayilip isçilere yapilan baskinin artmasiyla isyanlarin çogalmaya baslamasiydi. Baslica metot psiden kaçmak idi. Daha hür bölgelere kaçiyorlardi. Han-Ceri'nin anlattigina göre Bati Kafkasya'da insanlar psinin baskisini hisseder etmez baska taraflara gidiyordu. Hatta Rus köylerine siginanlara bile rastlanmistir.Ruslar onlari psilere geri vermiyorlardi. Çünki Rus padisahi onlari kullaniyordu.
1767'de gitgide artan kaçma hadiseleri üzerine Kaberdey psileri winafe yapti. Isçileri Balk ve Terç arasinda sularindan uzak tutma karari aldilar. Kum suyu yakinina götürürek kaçisi zorlastirmak istedilerse de bu karar üzerine onbin kadar isçi psilerinden ayrilip Balk ve Terç arasinda Bestamak yaylasindaki Rus kalesine siginma karari aldilar. Psiler bastirirsa Terç'i geçebilmek için köprü kurdular. Kip Kalebek, Spigates Musa, Bisow Merem, ayaklanmacilarin elebasi idi. H. A. Kizlar kumandani Kinaz H.A. Patrapov bu ayaklanmalari kendi lehine degerlendirmek isdedi. Psij ve Kum nehirleri tarafina gitmelerine razi degildi. Elçi gönderip ayaklanmaya destek verdigini bildirdi. Psiler de ayaklanmanin siddetle bastirilamiyacagini anlayinca otuz söhretli psi gönderip onlardan köylerine dönmelerini istediler. Efendi degistirebilme hakki taninmasi ve vergileri azaltma sartiyla anlastilar.
Bazi Arap ülkelerinde, Rusya'da ve Türkiye'de ordu hiyerarsisinin olusmasinda, buralarda görev yapan Kafkas kökenli üst düzey subaylarin etkisi olmustur ki bunun 'psi-werk-psitl' sinif sisteminden esinlendigi söylenebilir.
Sosyal tabakalasma
Sosyal tabakalasma ile ilgili tartismalar ele alinirken sinif ve statü kavramlari genellikle kullanilir. Statü kavrami ile ilgili olarak yapilan analizler, bunu ilk kullananlardan olan Max Weber'e, sinifla ilgili analizler de Karl Marx'a dayandirilir.
Dini inançlar
16-18. Asirlarda Adigeler sonbaharda ormana giderek kutsal saydiklari büyük bir agacin altinda daima gökte olduguna inanilan 'Thaskho' (Büyük Tanri)'ya dua ederlerdi. Adigeler arasinda Hiristiyanlik bakiyelerine de rastlanmaktaydi. Bu asirlarda yazili dualarla yapilan koruyucu sihre çok önem verilirdi. Bununla baglantili olarak demire sayginlik atfedilir, demirin faydasinin görüldügü yerlerde (ekim, hasat vb. zamanlarda) sölenler yapilirdi. Ekinlerin bereketi, yagmurun bollugu vs. için de sihirler yapilirdi.
16-18. Asirlarda Kafkas halklarinin dinleri birbirinden farkli idi. Dagistanlilar, Nogaylar ve Çeçenler, Gürcistan'a yakin bir kaç köy hariç tamamen Islamiyeti benimsemisti. Adige-Abazinlerin yarisi Müslüman, yarisi Hiristiyan idi. 17. Asirda Kabardeylerin ekseriyeti Islami kabul etmisti. O zamanlar putperestler de vardi. Islama girdikten sonra da bir süre bu eski adetlerini sürdürdüler. Bölgeye gelen turistler dinlerini anlamakta zorlaniyordu. Bu durum Islamin adetleri tamamen bertaraf edemedigini göstermektedir.'
Kafkas halklari ne tam Müslüman nede tam Hiristiyan idi. 1859'a kadar Mezitha (orman tanrisi), Psitha (su tanrisi) vb. putperest inanislara rastlanmaktaydi.
Bir zaman Hiristiyan olan Temirguey'in tanri inançlari çok çesitli idi: Thaskho (Meryem'in bas tanrisi) Sergups; Allah'in Elbruz daginda bagladigina ve yerde ot bitmez, hayvanlar çogalmaz, insanlar nefretle birbirini öldürür olunca çözüleceklerine inanilan kötü Cinler; su, ates ve gök gürültüsü tanrisi olan Sible; baskina (zekoe, tewoe) gidenleri koruyan tanri Zeykuth; su, deniz ve deniz hayvanlari tanrisi Kodes; orman ve av tanrisi Mezitha; demir, silah tanrisi, bunlarla yaralananlari iyilestiren, kendisi de usta bir demirci olan Leps; hayvan sürülerinin koruyucusu Ahin. Çerkesler Islam?i Türklerden ve Kirim Hanlarindan aldi. Ondan önce bir kismi Hiristiyan bir kismi putperest idi. Çok çesitli tanrilari var idi; hasat, harb, sevgi, rüzgâr, deniz vs. tanrilari vardi. Kurban kesip zikirler yaptiklari, putlari bulunan mabedleri vardi. Dini törenlerini genellikle açik alanlarda, özellikle kutsal bir agacin altinda yaparlardi. Dini ayinleri, özel bir kâhin yönetirdi.
Rum imparatoru Jüstinyen zamaninda Hiristiyanlik yayildi, kiliseler insa edildi. Ilk ruhban Nalçigin 5 km. Kuzeyinde yerlesmisti. Kilise kalintilari yaninda bugüne dek süren Hiristiyan adetleri de vardir, Siyah giyme, miladi yilbasini kutlama, pazar gününe 'Allah günü' (Thamafe) deme gibi. Isa aleyhisselama çok saygi duyarlar. Kafkasya?da Islama ilk girenler Gürcüler, sonra Dagistanlilar, sonra Kabardeyler olmustur (m.12.asirda). Onlardan da tüm Çerkeslere yayilmistir.
Çerkesler 'Hadrikhe' dedikleri bir ölüler aleminin varligina inanir, buranin korkunç bir yer olmadigini, oraya gidip salimen dönmenin mümkün oldugunu kabul ederlerdi.
Çerkesler Tha, sible, bestetha, mezitha, tleps, goase vb. birden çok tanriya inanirdi.
Adigey'de Islamlasma 16. Y.y.'da baslamistir. Adigeler hiç Hiristiyan olmadilar, ama etkisinde kaldilar. N. Sora'nin yazdigina göre aralarinda, 1717'de öldürülen ve kitaplari yakilan son 'Socen' gibi 'socen' veya 'dekan'ünvanli din adamlari yasardi. Islamiyetin ilk önce Dagistan tarafindan tebligciler eliyle geldigini belirten Mefedz S., komünizmin en siddetli dönemlerinde yetismis olmanin olumsuzluklarindan tamamen kurtulamamis olmali ki Islamiyetin Adigelere kan ve kiliçla geldigini iddia etmektedir. Adigeler 16-18. Asirlarda sonbaharda ormana giderek kutsallik atfettikleri büyük bir agacin altinda Thaskho?ya (hep gökte olduguna inanilan büyük tanriya) dua ederlerdi. Hiristiyanlik bakiyelerine de rastlanan Adige inanisinda Isa peygamber kabul edilir, Yaliya (Iliya) bilinirdi.
Terbiye usulleri
Etnolog J. Thamowko'nun belirttigine göre egitim çogunlukla ailede yapilirdi. 'Zekhes'lerde tecrübeli, akilli, bilgili ve ahlâkli büyükler nesli egitirdi.
Erkek çoçuk 'pur' verilir, binicilik, aticilik vb. hususlarda egitilirdi. Kizlar evlenene kadar serbest hareket ederlerdi.
Ataliga verme (pur) adeti Kafkas halklari nezdinde önemli bir yere sahip idi. Adige, Abaza, Asetin, Balkar, Karaçay, Kumuk ve Dargin'ler de çok yaygindi. Zamanla psiler werklere, werkler çiftçilere atalik vermeye basladilar. Erkek çoçuk balig oluncaya, kiz çoçuk evlenecek yasa gelinceye dek yetistirilirdi. Kendi öz çoçugundan daha ziyade purun beslenme ve egitimine önem verirdi. Ataligin en önemli vazifesi puru iyi bir savasçi olarak yetistirmekti. Bu yüzden alti yasindaki çoçuk, güres, dögüs, ok atma, silah atma, binme, açliga, sicaga ve soguga dayanma gibi meziyetlerle donatilirdi. Kizlara khabze kurallari yaninda biçki dikis, mutfak ev isleri vs. ögretilirdi. Atalik tüm kabileye yakin akraba addedilir, hatta pur öz anne babasindan ziyade ataligina baglanirlardi. Çoçuk bebeklikten itibaren hayatin ve khabzenin içinde yogrularak büyütülürdü. Ata binip, silah kullanabilen, mesakkate katlanabilen bir karakterde yetistirilirdi. Evde ve haçeslerde egitilirledri.
Psi çoçuklari toplumun en münevverlerine verilip egitilirdi. Baska kabilelere de pur verilirdi. Mesela Asetin çocuklar Adigelere, Adigeler Kumuklara verilirdi. Çoçuk ya dogar dogmaz veya birkaç aylik iken pur verilirdi. 8 ilâ 13, en geç 17 yasina dek atalikta kaldiktan sonra geri iade edilirdi. Kiz çoçuklari genellikle 12-13 yasinda iade edilirdi. Mürebbi, çoçuga sinifina uygun davranma, binicilik, aticilik, ev idaresi, tarla isleri konusunda egitirdi. Kiz çocuklarina ?pur?un hanimi tarafindan dikis, nakis vs. beceriler kazandirilir, ev hanimi olmaya hazirlanirlardi. Mürebbi çoçugu at, fase, ase vs. ile süsleyip merasimle babasina iade ederdi. Bunun için büyük dügün merasimleri düzenlenirdi. Mürebbiyeye de degerli hediyeler verilirdi. Sonralari pur kalma süresi 3-7 yila inmis ve iadesi esnasinda yapilan merasimler de hafiflemistir. Mürebbiye akraba addedilerek otorite kazanmasi saglanirdi.
Mr. Bell Adigelerin mantalite yapisi konusunda söyle yazmaktadir: 'Çerkesler Kafkaslarin yerli halklaridir ve düsünce sekillerinin zaman zaman Hiristiyan ve Müslüman komsularindan etkilenmelerine ragmen tamamen kendilerine has bir egitim sistemine sahip bulunuyorlar.'
Adigelerin tarih boyunca egitim ve ögretim faaliyetlerini nasil yürüttüklerine dair müstakil bilimsel çalismalar da yayinlanmis bulnmaktadir.
Aile hayati
Bu kisimda, genel olarak Çerkesler?in evlenme ve bosanma sekilleri, dügünleri, aile tipleri, aile fertlerinin üstlendigi roller vb. hususlar ile Adige ailesinin komünist rejim döneminde maruz kaldigi tahribatlari ele alacagiz.
Evlilik
Dagistan hariç tüm Kafkas kavimlerinde oldugu gibi Adigelerde de egzogami hakimdir.
Evlenme genellikle su üç yoldan biriyle gerçeklesirdi: "Guse gupe yibze" dedikleri besik kertmesi (ki bu yöntem pek yaygin degildi), kaçirma ve aileler ve adaylar tanisip anlasarak. Yasi geçtigi halde evlenemeyen olursa, arkadaslari onun adina kiz bulur, kiz ailesi gizlice oglanin durumunu arastirir ve kizi onun arkadaslarina teslim eder, onlar da getirip bekar kalan arkadaslarina büyük bir sürpriz yaparlardi.
Gelinin iffeti son derece önemli bir husustur. Bakire olmadigi anlasilan gelin baba ailesine iade edilirdi.
Çerkesler'de evlilik zor bir olaydir. Dügünler çok külfetli oldugundan nispeten daha kolay sonuçlanan 'kizi kaçirma' yöntemi yayginlik kazanmisti. Nadiren 'zorla götürme' olaylarina da rastlanirdi ki bunun sebebi daha çok baslik parasinin asiri yüksek olusu olurdu.
Sovyet rejimi ile evlilik kurallarinda zorunlu degismeler olmustur. Aleksandra Kollantay (1872-1952), Çarin ve kilisenin savundugu aile kurumunun Çarlik rejimiyle birlikte yikilmasi gerektigini ilan ediyordu. 19 Kasim 1926'da yürürlüge giren 'evlilik, aile ve velayet yasalari'na göre evliligin herhangi bir biçim kuralina uymasi gerekmiyordu. Evlilik akdi nikah memuru tarafindan herhangi bir tören yapilmaksizin tasdik olunan bir belge durumuna gelmisti. 8 Nisan 1944 yilinda yapilan degisikliklerle nikah memuru önünde bir tören yapilmasina izin verildi. Evlilik için asgari 18 yas siniri kondu. Bu degisiklige kadar çocugun babasini tescil ettiren kadin idi. Evlilik disi çocugun bakimini devlet üstlenmekteydi.
Çerkeslerde Islam öncesi dönemde levirat (kocasi ölen gelini kayin biraderiyle everme) ve sararat (akraba iki kizi pespese alma) adeti vardi. Levirat adeti Islamiyetle sereflenmelerinden sonra da gitgide zayiflayarak sürmüstür.
Es Seçimi
Adigeler'de es seçimi, adaylarin hür iradesine birakilmistir. Bununla birlikte kizin es seçiminde aile büyüklerinin görüsü de önemli bir etken idi.
Evlilik yasi
Evlilik yasi; 20'nin altinda idi. Ancak Islamiyetle kucaklasmanin akabinde baslayan ve dört asir süren kanli savaslar ve pesinden yasanan sürgün soku nedeniyle normal evlilik yas siniri zamanla 25'in üstüne çikmistir.
Baslik
Günümüzde de Anadolu'da yer yer devam etmekte oldugu üzere baslik parasi alinirdi. Bunun miktari sosyal statüye göre degisirdi. Bu para genellikle at, silah, büyükbas hayvan Islam öncesi dönemde köle ve nakit alarak verilirdi. Müslümanlastiktan sonra baslik ikiye çikmisti; biri ebeveyne, biri geline (mihir) verilirdi.
Çok Evlilik
Çeçenlerde daha yaygin olan birden fazla evlilik Adigelerde yaygin olmamakla birlikte Nart 'tlihuj'dedikleri kahramanlarin ve 'psi' dedikleri beylerin birden çok kadinla evlendigi olmustur.1330'da bölgeyi gezen Yulivan'in kaydettigine göre, Taman'da yasayan Adige Beyi'nin yüz kadarhanimi vardi.
Evlenme Yasaklari
Gerek baba gerekse anne tarafindan akrabalarla evlenmek kesinlikle kabul görmezdi. Bu gelenek bugünde sürmekedir. Bu tür evlilik gerçeklestirenler bir çukura atilip taslanarak öldürülürdü.
Dagistan hariç, diger Kafkas halklarinda hakim olan akraba evliligi yasagi Adigelerde en sert sekilde uygulanir, ayni sülale mensuplari ve süt kardesler yakin akraba addedilirdi.
Süt kardesle ve ,baska dinden biriyle evlenmek yasakti. Bey sülalesine mensup biri köle (isci) sifindan biriyle evlenemezdi. Bunun aksi de aynen yasak idi. Ancak bu sinif farki gözetme kurali Islamiyetle birlikte gevsemis, bugün tamamen yok olmaya yüz tutmustur. Evlilikte sinif farki kesinlikle gözetilir, köle kizi alinmaz, köleye kiz verilmezdi.
Gerek Kafkasya'da, gerek diyasporada (Kafkasya disinda Çerkeslerin yasadigi yerler) bugün için yasayan evlenme yasaklari akraba evliligi ve süt kardes evliligidir. 130 yillik aradan sonra dünyanin dört bir yanindan gelip atayurtlarinda karsilasan Çerkesler sülalelerini buluyor ve yakin akraba muamelesi görüyorlar. Ayni sülale adini tasyanlarin evlenmesine asla müsamaha edilmiyor.
Bakire olmadigi anlasilan gelin derhal baba evine iade edilirdi.
Çerkes toplumunda namus ve iffet son derece büyük bir titizlikle korunurdu. Nadiren vuku bulan zina olaylarina en siddetli cezalar uygulanirdi. Evli biri zina yaparsa öldürülür, zani bekar ise yüz sopa vurulurdu. Islam öncesi Çerkes toplumunda evli kadin zina yapacak olursa, kocasi tarafindan saçlari kökten kazinip elbisesinin kollari dirseklere dek kesilir ve öylece bir ata bindirilerek babasinin evine yollanirdi. Onunla zina eden erkegi de ya koca veya onun arkadaslari yakalayip öldürürdü.
Bosanma
Kari koca arasindaki anlasmazliklari yifend dedikleri imamlar ile 'nahij' dedikleri saygideger yaslilar hallederdi. Bu gibi davalarda kocanin tercihine daha çok önem verilirdi.
Nadiren vuku bulan bosanmalar su sekilde gerçeklesirdi. Ya koca sahitler huzurunda 'ben artik seninle yasamiyacagim' der yol verirdi. Veya iki sahit ile köy mollasinin huzurunda üç kez 'tallaktuk' der üç adim atardi. Kadin 4 ay 10 gün bekledikten sonra diledigiyle evlenirdi.
Sovyet rejimi politikalari sonucunda Çerkesler arasinda bosanmanin yayginlastigi görülmektedir. Eger çocuk yoksa resmen bosanma olayi, nikah memurluguna basvuran herhangi bir esin talebi üzerine nüfus kütügüne bir kayit düsülmesi isleminden ibaretti.
Karma Evlilikler
Kafkasya'da muslümanlarla gayr-i müslimler arasinda vuku bulan nadir evlilikler tek yönlüydü. Bu durumda, müslüman bir erkek müslüman olmayan bir kadinla evleniyordu. Müslüman kizlar hemen hiç bir zaman gayr-i müslimlerle evlenmiyorlardi. Daha çok kentlerde rastlanan gayr-i müslim gelin alma olayi bile koca evinde husumetle karsilanirdi.
Karma evlilikleri kolaylastiran etkenleri arastiran sosyologlar, kentlesme, çok ulusluluk ve egitim seviyesini, bu konudaki en etkin faktörler olarak ortaya koymuslardir. Son yillarda Kafkas cumhuriyetlerinde hizli bir entellektüel gelisme oldu. Ayrica, erkeklerle kadinlar arasindaki egitim düzeyi farki gözle görülür sekilde azalmaktaydi. Bu durum karma evliliklerin artmasinda etkili olmustur.
Karma evliliklerde müslüman babanin milliyeti hep baskin çikardi. Ender olarak rastlanan müslüman kadinin gayr-i müslim erkekle evlenmesi halinde de çocuklar annenin milliyetini seçerdi. Karma evlilikler bile Islamin disinda bir dünyaya açilmaya meydan vermiyordu. Sovyet iktidari (terfi sebebi kabul ederek vb. yollarla) etnik gruplarin karismasinin ve milletler üstü bir toplumun karma evliliklerle gerçeklesecegini ümit ediyordu.
Dügün
Yeni kurulan ailenin nasipli ve bereketli bir aile olmasi için dügün yemegine çok büyük önem verilir, zengin bir çesitle donatilirdi. Dügünde en önemli olay 'wune yise' dedikleri gelini damadin evine buyur etme merasimiydi. Büyük bir grup esliginde, mizika çalip 'wored' (sarki) söyleyerek, silah atislari yaparak gerçeklestirilirdi. At yarisi, güres vb. spor gösterileri düzenlenirdi. Mizika esliginde, kiz erkek karsilikli Kafkas oyunlari oynayarak yapilan Çerkes dügünleri hem Kafkasya'da hem de diyasporada yasatilmaktadir.
Evlenme merasimi, Kafkasya'da yasayan müslüman halklar için, geleneklerine olan derin bagliliklarini gösterme ve Sovyet kanunlarini ve tutumunu küçümseme için bir firsat olarak degerlendiriliyordu. Basta ziyafet için kurban kesilmesi olmak üzere hükümetin hiç de tasvip etmedigi bir sürü masraflarin yapildigi görkemli senlikler olurdu. Üstelik bunlar mahalli yetkililerin huzurunda yapilirdi. Evlilik merasimi dogum merasimine nispetle Müslümanlarin ata geleneklerine bagliliklarini gösterme firsatini daha çok vermekteydi. 1960 yillari basinda meseleye egilen Sovyet rejimi, dini nikahlarin artma egiliminin, resmi nikahin cazibesi olmayan donuk ve bürokratik özelliginden kaynaklandigini düsünerek görkemli nikah saraylari insa edilmis ve büyük törenler düzenlenir olmustu. Ama hiç bir sey degismemis gibi dini nikah törenleri cazibelerini muhafaza etmeye devam etmislerdi. Müslüman toplumda resmi nikah sonucunda dogmus çocuklar rahatlikla mesru kabul edilmiyordu. Dini nikah bir vicdan hürriyeti meselesi olarak düsünüldügünden yasaklanamamisti. Ancak, balig olmamis veya rizasi olmayan kizlarin evlendirilmesi, kiz kaçirma, baslik vb. adetler ekonomik ve sosyal gerekçelerle yasaklanmisti. Buna ragmen yer yer devam ediyordu. Mesela basligin herkesçe malum rayiçleri vardi. Kafkasya'da nisanlinin müstakbel kocanin ailesine takdim edildigi törenler (nise yise) devam etmekteydi. Merasim boyunca gelin yüzü kibleye dönük vaziyette ayakta dururdu.
Sovyetler Birligi'nde Ekim devriminden sonra tamamen kaldirilmak istenen aile müessesesi, Marksist teorisyenler tarafindan çekirdek ailenin, cemiyetlerin agir ve hizli degismesiyle beraber sosyal sartlarin degismesi sonucu ortadan kalkacagini iddia etmislerdir. Her degisimi ekonomik sartlara baglayanlar, aileyi özel mülkiyet müessesesinin ortaya çikardigi kapitalist bir kurum olarak kabul etmislerdir.
Ailede gelenekselligin devam edecegi, dolayisiyla bu müessesenin zayiflatilmasi ve yok edilmesi hedef alinmaktaydi. Ancak, takip edilen politikalar ve ailenin görev ve fonksiyonlarini yerine getirmek üzere olusturulan kurumlar basarili olamamis; sonuçta bu politikalardan geri dönülmüstür.
Dügün merasimleri meyaninda, akrabalik yollarini çogaltma tekniklerinden biri olan "teha" (Bati Kafkasya'da 'tese') dedikleri bir seremoni yapilir; yeni akraba adayi olarak seçilen yabanci bir delikanli odasinin kösesinde ayakta bekleyen gelinin önünde durur, 'dünya ahiret bacimsin, iki iki bacim var, üçüncüsü sensin' der, kamasinin ucuyla iki kere biraz kaldirir, üçüncüsünde örtüyü arka tarafa atar, yüzünü açardi. Tavandaki yuvarlamaya üç kez kamasiyla vurup bu akrabaligin nisanesi olarak isaret atardi.
Kafkas halklarinda 'kaafe' denen dansin önemli bir yeri vardi. Hiç bir sevinçli merasim 'kaafe'siz olmazdi. Asirdan asira daha sanatkârane ve daha estetik bir hal alan bu oyunda erkegin sahsinda sertlik, heybetle dimdik ayakta durma, kizin sahsinda ise zerafet ve nezaket zirveye ulasir.
Hane Halki Sayisi
Çiftlikvari yerlesim sekli geregi çalisacak çok sayida insana ihtiyaç duyulmasi sebebiyle aileler kalabalik olurdu. Bes neslin bir arada bir tek ailede yasadigi olurdu. Aile reisi, evli bekar tüm çocuklari ve torunlariyla birlikte yasardi. Bu gibi normal bir aile 40-60 kisiden olusurdu. Bu sayinin yüze çiktigina dahi rastlanmistir. Ayrica usak ve köleleri olurdu.
16-18. Asirlarda aileler birlikte yasardi. Potemkin'in anlattigina göre Kabardeyler dededen toruna ayrilmadan oturur, ayni kaptan yerlerdi. Hane halki fert sayisi olarak sorulmaz, 'kaç kazan?' diye sorulurdu. Bir ailede 15-100 kisi yasardi. Aile belli bir büyüklüge ulasinca ayrilir, ayrilan da hizla büyümeye baslardi. Ayrilan yeni aile çok uzaga gitmez, yakin bir yerde yerlesirdi. Ogul evlenince ona ayri yer verirlerdi. Adige ailesi genellikle anne, baba, çocuklar, dede, nine, kiz ve erkek kardeslerden olusurdu.
Aile Içi Roller ve Münasebetler
En yasli üye 'thamade' (reis) olur, tüm isleri o idare ederdi. Hane toplantisina erkek üyeler katilirdi. Ikinci otorite onun hanimi ('goase') olup ailenin tüm bayanlari üzerinde sözü geçerdi. Aile içi iliskiler 'büyük-küçük' ilkesine göre düzenlenirdi (Istoriya Narodov Severnogo Kavkaza, c.1, s.474). Aile reisi ölünce, kalan en yasli üye reis olurdu. 'Ailede illa ki bir kanun olmali', 'ana babanin sözü fiili kanundur' gibi ata sözleri 'thamade'nin ne kadar büyük bir yetkiye sahip oldugunu göstermektedir. 1847 yilinda kabul edilen bir kanuna (khabze) göre 'baba tam yetkilidir, hane halki ona karsi köle gibi davranmalidir.' Babadan izinsiz hiç bir is yapilmaz, o diledigini yapar, istedigi gibi cezalandirirdi. Evlilik izni babadan çikar, baska türlü kabul edilmezdi. Kizini diledigine verir, izinsiz kaçarsa evlatliktan reddedilirdi. Keza oglu izinsiz gelin getirirse evlatliktan red olunurdu. Babasindan zulüm gören aile bireyi onu sülale büyügüne sikayet edebilirdi.
Nalçik'te oturan seksenini askin Hadiyat Nine okudugu evradin sevabini peygamber ve ashabindan sonra kayin pederi ile kayin validesinin, daha sonra kendi ebeveyninin ruhuna bagisladigini söylüyor. Bu edebi annesinden ögrendigini belirterek su açiklamayi yapiyor: Gelin giderken annem bana dedi ki; 'yavrum, artik sen gittigin evin insanisin, onlara öncelik vereceksin...'.
Toplumun hücresi mesabesinde olan aile kurumuna Sovyet rejimi boyunca yöneltilmis bulunan tahripkar uygulamalar neticesinde bugün Kafkasya Adigelerinin aile yapisi parçalanmis bir tablo görüntüsü arz etmektedir. Bunun sonucu olarak aile içi rol çatismasi vs. problemler yogun sekilde yasanmaktadir.
Kadin
Kadin erkege tabi idi. Kizlar üzerinde annenin salahiyeti daha fazlaydi (Dumanov, 39). Aile ekonomisine önemli bir katkisi olan kadin ev isleri ve çocuk yetistirme yaninda bag bahçe islerine yardim eder; yün, deri ve keten isleri yapar, süt mamulleri elde ederdi. Seriat ve habze kanunlarina riayet konusunda son derece titizlik gösterirlerdi. Yemegi hazirlar ama misafire kendisi götürmez, servisi ya kocasi veya oglu yapardi. Dogum yapan gelin, sair aile kadinlari gibi söz sahibi olurdu.
Sovyet rejimi döneminde kadinin konumunda önemli degismeler vuku bulmustur. Sosyo-ekonomik faaliyetlerin her dalinda görev üstlenmesi, geleneklerin zayiflamasi ve demografik dengenin bozulmasi bunun baslica etkenleri olmustur. Dünya Bankasi'nin 1995 yilinda yaptigi 'Dünya Kalkinma Göstergeleri' baslikli arastirmaya göre Rusya Federasyonu genelinde 8.350.000 kadin fazlasi vardir ki bu RF genel nüfusunun % 5'i demektir.
Adigelerde kadin evlendikten sonra da soy adini kullanir. 'Falanlarin kizi' veya 'filanlarin gelini' diye anilir.
Çocuk
Çocuklar nart hikayeleri, habze ve namus kurallari iyice ögretilir, çaliskan, terbiyeli, cesur, dürüst, dogru sözlü, adil, merhametli ve saygili bir fert olarak yetistirilirlerdi. Güçlü ve saglikli bir bedene sahip olmasina önem verilirdi. "P'ur" denen çocugu ataliga verme gelenegi bu düsünceden dogmus ve ebeveynin sefkatinin çocugun egitimine menfi etki etmesi önlenmistir.
Erkek çocuk soyun devamini saglamasi ve savas kabiliyeti sebebiyle önemsenirdi.
Bütün anketler, dine karsi tutumlari, yasadiklari çevre (kent yada kirsal kesim), egitim seviyeleri ve sosyal statüleri ne olursa olsun tüm sovyet aleminde (müslüman) erkek çocuklarinin hemen hepsinin sünnet oldugunu göstermekteydi. Çocuklara ad seçerken de dini gelenekler önemli rol oynamaya devam etmekteydi. Seytanin dikkatini baska yere çevirmek ve çifte kimlikle onu aldatmak amaciyla çocuga ikinci bir isim verme gelenegi dogmustu.
Eylül 1996 tarihli ropörtajda KHK (Kafkas Halklari Konfederasyonu) fahri baskani Musa Yure Senibe, Yure adini sevmedigini ve artik kullanmadigini, onun islevinin geride kaldigini belirtmistir.
Miras
Baba ayrilan ogluna diledigini verirdi. Kiza pek fazla mülk verilmezdi. Baba hayattayken mirasi bölüstürmemisse çocuklari arasinda esit oranda bölüsülürdü. Red olunan çocuk mirastan mahrum kalir, haksiz red durumunda sonradan itiraz hakki sakli tutulurdu
Baba ölürse, kalan mülkü çocuklari esit sekilde bölüsürlerdi. Oglundan olan torunlari mirasa katilirdi. Ölenin çoçugu yoksa miras akrabalara bölüstürülürdü. Akraba varsa kiza miras verilmez, hiç erkek akraba yoksa ancak o zaman kiza verilirdi.
Ev Ekonomisi
Geçim erkege ait olup kadinin asal görevi erkege itaat idi. Ailenin tüm ihtiyaçlari aile fertlerince karsilanir, her aile kendine yeterdi (dogal ekonomi). Ailenin bütün bireyleri ev ekonomisine katkida bulunurdu. Et, süt, yün vb. hammaddeler çok tüketilir, elbise, ayakkabi vs. tüm giyim kusam ihtiyaçlarini kendileri üretirdi. Ev endüstrisi giderek gelisti ve el sanatlari meslege dönüstü. Ihtiyaç fazlasi üretip satmaya basladilar. Yamçi, ayakkabi, eger yastigi, heybe, hali vb. esyalar çokça üretilmeye baslandi. Ancak ustalik ve kalite haneden haneye degisiyor, satilmak maksadiyla üretilenlere daha bir özen gösterilirdi. Endüstrilesmenin Çerkes ailesi üzerinde gösterdigi en büyük etkiler, ailenin eskiden icra etmis oldugu fonksiyonlarin azalmasi, bosanma oranlarinin eskiye nazaran büyük bir artis kaydederek ailenin parçalanmasi ve kadinlar ile gençlerin toplumdaki konumlarinin degismesi hususlarinda görülmüstür.
Adige khabze'nin tesisi, davranis kurallarinin topluma maledilmesi
Çerkeslerin 'Adige Khabze' dedikleri toplumsal kurallari vardir. Büyük küçük, kral, köle herkes bu kurallara uyar. Bu kurallar her ferdin konumunu (statüsünü), görevlerini ve haklarini belirler. Khabze senelerce, asirlarca toplumu çözülme ve çöküsten koruyan, muazzam bir içtimai düsturdur.
Mefedz Serebi'nin anlattigina göre 1807'de Adige Khase toplandi, khabzeye giren yabanci unsurlar ayiklandi. Zeki gençleri komsu toplumlara gönderip 'iyi adetleri varsa ögrenin, biz de uygulayalim' derlerdi. Halen Nakçik Müzesi arsivinde mahfuz bu belge, Sordan Yakup tarafindan da yazilmistir. Sora da bu hususu kitabinda belirtmektedir.
1861 öncesinde köylerde khabze ve seriat kurallari geçerliydi. Adigeler khabzeyi önde tutyordu. Ruslarin gelisiyle onlarin da tesiri görülmeye basladi. Kanunlar köylerde kan davalarini azaltmak için kullanilmak istendi, ancak pek sonuç vermedi. Adam öldürme, toprak gasbi, misafirini tahkir, yüzüne kara çalma, namusuna dil uzatma, kiz kaçirma gibi olaylar kan davalarinin çikis sebepleriydi. Isin uzayip zincirleme gitmemesi için khabze ile durdurulurdu. Bu adetler tüm Kafkasya?da asagi yukari ayni idi.
Çerkeslerin temayüz ettikleri baslica ahlâklari sunlardir: 1- Essiz bir secaat; Ölüm dahil hiçbir tehlike onu gayesine ulasmaktan alikoyamaz. Çerkes tarihi vatanini korumak için yapilmis savaslar silsilesi tarihidir. 2- Sonsuz cömertlik; 'Misafirsiz ev bereketsiz olsun' seklindeki atasözü bunu isbata kâfidir. Misafire niçin geldigi ve ne zaman gidecegi sorulmaz, kendisinin açiklamasi beklenir. 3- Ahde vefa; Söz verince mutlaka yerine getirir. Dosdogru ve açik sözlüdürler. Bu yüzden tüccarlik yaparak büyük servet sahibi olamazlar. 4- Irz ve namusu siddetle koruma; Bu konuda gevseklik gösteren kabileden dislanirdi.
Çerkes toplumu su özellikleriyle temayüz eder: 1- Fakir ve dilencisi yoktur; Ne kadar zor sartlar içinde olsa da dilencilik yapan bir Çerkese tarih sahit olmamistir. 2- Kadinin saygin bir konumu vardir; Çerkes kadini hizmetçilik yapmaz, agir islerde çalismaz. Bayanlarin huzurunda kavga edilmez. Bir bayana rastlayan atli atindan iner. Bir bayana siginan güvendedir. 3- Büyüge saygi; Baba evin reisidir, sözü herkese geçer. Her ailenin kendine has bir örfü vardir. Büyügün adi anilinca hürmeten ayaga kalkilir. Çerkesçede igrenç sözler yoktur: Çerkesler küfretmezler. Birbirlerini çirkin sifatlarla çagirmazlar. 4- Temizlik; Çerkes erkegi temizdir. Kadinin ev tertip ve temizligi ise meshurdur. En fakir ailelerin bile evleri düzenli ve temizdir. Bir çok yabanci seyyah bunlara sahitlik etmistir. Vatanlarini kahramanca savunan Kafkasyalilarin kahramanligini Karl Marks, New York Times'da çikan bir yazisinda söyle özetler: "Ey dünya, ey insanlik! Hürriyetin manasini Çerkeslerden ögrenin! Özgürlügü isteyen bir toplumun neler yapabildigine bir bakin! Kudretinin azligina ragmen özgürlügünü muhafaza için bu halkin ortaya koydugu kahramanliga sahid olun! Onlardan ibret almamiz gerekir."
Çerkesler; 1- Muhafazakârdir; kültür (khabze) çözülmeden nesilden nesile aktarilir. 2- Fedakâr ve kahramandir; gerekirse canlarini verirler. 3- Samimi ve dürüsttür, yalani bilmezler. 4- Sert karakterlidirler; cografyadan, fazlaca kendine güvenden ve asirlarca süren savaslardan kaynaklanan bir salabetleri vardir. 5- Ailenin reisi en yasli üyedir. Onun kararlari itirazsiz uygulanir. 6- Serefine düskündür; onun dünya görüsüne göre: hayatta en mühim sey sereftir. Ölümden korkup esarete razi olmak serefi zedeler. Serefsiz bir hayat sürmektense serefiyle ölmeyi yeglerler.
1861 öncesi sehirlesme, ticari mallar ve para yayginlastikça geleneksel misafirperverlik de azalmaya basladi. Yol agzi ve pazara yakin yerlerde bu degisim önce gözlendi. Ama insanlar onlara iyi gözle bakmiyorlardi. Baska toplumlarda olmayip Adigelere has müstakil misafirhaneler (haçes) vardi. Hacesler herkese açik idi. Müstakil degilse genellikle en güzel oda haçes olurdu. Keza, misafirin tam emniyeti (himaye) saglanir ve bol yemek verilirdi. Dostluk-arkadaslik yemini edip ayni kaptan süt veya sarap içerlerdi. Içine altin veya gümüs gibi paslanmayan bir para atarlardi. Bu seremoniden sonra birbirini kollar gözetirlerdi.
Kafkasyalilarin hepsi misafirperver ve kanaatkârdi. Misafiri iyi agirlamak ve himaye etmek çok önemli bir khabze kurali idi. Mesela, 1395?te Pulad, elçi göndererek subayini (Udurak) geri isteyen Timur'a vermemisti. 'O bana sigindi, ben sag oldukça onu kesinlikle kimseye teslim etmem' cevabini gönderdi. Nihayetinde vermedi de.
Misafirperverlik o denli gelismisti ki can düsmanlari bile olsa khabzeye göre agirlanirdi. En fakir daglilar bile misafiri sever, bereket getirdigine inanilirdi. Misafiri üzen veya soyan, agir cezalara çarptirilirdi.
Çerkes folkloru; kahraman ve yigit karakterleri yüceltip över, akilli insanlari -fakir de olsa- öne çikarir, cimri ve korkaklarla alay ederlerdi. Hanimlar becerisini sofra hazirlayisiyla gösterirdi. Üç ayakli sofranin ayagina kadar temizlik anlayisini ölçerlerdi. Kendini ispatlamis kadinin begenmezse erkeginden ayrilma hakki vardi.
16-18. asirlarda Kafkas kabileleri arasinda saglam iliskiler vardi. Aile içinde, kabile içinde yardimlasir, birbini korurlardi. F. Engels'in söyledigine göre mensuplarindan birini öldüren, yaralayan veya hakaret eden olursa, bunu tüm kabileye addederek, intikam alirlardi. Haksizliga maruz kalan, tüm kabilesinin arkasinda oldugundan emin olurdu. Kabileler arasindaki kan davalari bu siki iç irtibattan dogmustur. Intikam gütmeyenn hor görülürdü. Intikam önemli bir toplumsal görev sayilirdi. Intikamlarin her yil taraf degistirerek kabileleri tüketircesine uzayip gittigi olurdu. Bu sekilde toplumun nüfusu kirilirdi. Köy cemaati düsmanlari baristirmaya ne kadar çalissa da buna yanasmiyorlardi.
18. Asirda fidye usulü kabul gördü. Sorumluluk alani da daraltilarak yakin akrabaya inhisar ettirildi. Zamanla sadece suçluya uygulanir oldu; ona kisas uygulanip mesele kapatiliyordu. Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti'nde (Hagondukoy köyünde) yasayan Bemirza Mohadin bu hususta söyle bir görüs beyan ediyor: Rasim Rusdi'nin de dedigi gibi, mentalitemiz ve gururumuz yüzünden hep mahzun kaliyoruz. Yalan dolan ile servet yigan büyük tacirlerimiz çikmiyor. Finansman olmayinca da kültürümüzü nesredip ilerletemiyoruz.
Adige khabze'nin komsu topluluklara tesiri
16-18 Asirda Kafkas halklarinda kamu efkâri ilerlemistir. Bu ilerleme sosyal iliskilerin artmasi, sinif çatismalarinin siddetlenmesi, egitim ve bilimin gelismesi sebebiyle olmustur. Bölge ekonomik yetersizlik ve gelismis ülkelerle iletisimsizlik sebebiyle dünya medeniyetinin gerisinde kalmisti.
Kaynak/marje.net
|
|